sherlock. sherlock holmes hikayeleri anlatan benedict cumberbatch in sherlock holmes u canlandırdığı dizi.
dizi dördüncü sezonunda üçüncü bölümle son buldu. bölümün adı da son sorun du. çok finalsi bir isim olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
bir önceki bölümde sherlock her hareketini aslında daha önce varlığını bilmediği kızkardeşinin yönlendirdiğini fark edince acayip bozulmuş kukla mıyım ben feryatlarına başlamıştı. bunun sonucu olarak uzun süredir duygularının esiri olmaya başladığını olaylardaki tekinsizliğinin nesnelliğinin zayıfladığını hoplaya zıplaya debelene yuvarlana söylemiş olmamıza rağmen bu durum son sorunda son sorun olarak karşımıza çıkıyor.
her şeye kadir abisi mycroft un altını ıslatmasını sağlayarak hazırladığı kurguyla başlıyor sahne ve ondan gerçeği öğrenerek kardeşinin peşine düşüyor ki kardeşinin de istediğinin bu olduğuna kafası basmıyor haşin danışman olay çözücü sherlock un.
zayıflamış pas tutmuş yas tutmuş yılmış duygusallaşmış desteğe ihtiyaç duyar olmuş maziyi unutmuş da geleceğe bakar olmuş sherlock kızkardeşi eurus un tutulduğu bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine ava giderken avlanmıştır.
eurus doktor watson mycroft ve sherlock için bir deney pisti hazırlayıp onlarla kedinin fareyle çocuğun kakayla oynadığı gibi oynarken hadi canım yok artık eeeee daha neler breh breh breh demekten kendimizi alamadığımız katıksız özensiz sıkıcı sahneler testere filmi kulvarlarını aratmayacak çeşitlilikte içerik ve derinlik olarak yerli dizilerdeki mevzulara denk sığlıktadır.
sonuç olarak sherlock un içsel yolculuğumu tamamladım aslında ben duygusal bi adammışım tiradıyla bitirdiği finali elinden şekeri alınmış çocuğun öfkesiyle izlerken bir mutlu sona daha yelken açmış olmanın katlanılası sevinciyle boynumuz bükülmektedir.
artık biliriz ki batman ve robin neyse sherlock ve kankaları da odur.
dizinin güzel sürprizi başdüşman moriarty nin eurus a yardım ettiğinin beyanıdır ki kendisini kötü adamların açık ara usain bolt u ilan etmişliğimiz vardır zamanında.
BİLİNMEYEN ADANIN ÖYKÜSÜ - ŞİİRSEL VE MASALSI
bilinmeyen adanın öyküsü. jose saramago dan müzik gibi soluksuz dinlendirici sorgulatıcı bir melankoli.
hükmettikleri olmadan kral olmanın yalnızca kendinin kralı olmaktan ibaret olduğunu kralın yüzüne çarpan kralın halkının isteklerini yerine getirmeden kral kalamayacağının altını çizen bir erkek karakterle bu süreçte erkeği izleyen gözlemleyen erkekle ilgili kendi için kararlar veren erkek için geçmişinden kopup yola düşen kadın karakter var eder bütün serüveni.
bilinmeyen bir adayı bulmak için yola çıkmak isteyen bu ikili aslında birbirlerini bulmaktadırlar ki bunu fark etmeleridir serüvenleri.
"kim olduğunu bilmiyorsan kendin olman mümkün değildir" sözüyle erkek hem otoriteye cevabı yapıştırmış hem de arayışın sonu olmadığını aslında insanın kendini aradığını kendini tamamlamaya çalıştığını belirtmiştir ama karşındaki anlarsa.
"işten eve dönen erkekler midesi olan ve karnını doyurması gereken varlıkların sadece kendileri olduğunu zannederler" diye düşünerek kadın ayrımcılığın kökenine bin yıllık bir ışık tutmaktadır ki karşındaki anlarsa.
"adayı görmek için adadan dışarı çıkmak gerek" bu şiirsel hikayenin özeti ve arayışın bitimsizliğinin ifadesidir.
hükmettikleri olmadan kral olmanın yalnızca kendinin kralı olmaktan ibaret olduğunu kralın yüzüne çarpan kralın halkının isteklerini yerine getirmeden kral kalamayacağının altını çizen bir erkek karakterle bu süreçte erkeği izleyen gözlemleyen erkekle ilgili kendi için kararlar veren erkek için geçmişinden kopup yola düşen kadın karakter var eder bütün serüveni.
bilinmeyen bir adayı bulmak için yola çıkmak isteyen bu ikili aslında birbirlerini bulmaktadırlar ki bunu fark etmeleridir serüvenleri.
"kim olduğunu bilmiyorsan kendin olman mümkün değildir" sözüyle erkek hem otoriteye cevabı yapıştırmış hem de arayışın sonu olmadığını aslında insanın kendini aradığını kendini tamamlamaya çalıştığını belirtmiştir ama karşındaki anlarsa.
"işten eve dönen erkekler midesi olan ve karnını doyurması gereken varlıkların sadece kendileri olduğunu zannederler" diye düşünerek kadın ayrımcılığın kökenine bin yıllık bir ışık tutmaktadır ki karşındaki anlarsa.
"adayı görmek için adadan dışarı çıkmak gerek" bu şiirsel hikayenin özeti ve arayışın bitimsizliğinin ifadesidir.
KURT GÖLÜ - GÖZLER ALDATIR HİSLER YORULUR GURNEY DEN SUAL OLUNMAZ
kurt gölü. john verdon imzalı serinin beşinci kitabı.
emekli dedektif gurney kendini yeniden kaçırmayı göze alamayacağı bir davanın içinde bulur. arkadaşı hardwick ona yine bir imkansız dava getirmiş gurney i olayın içine çekmiş bizi yolculuğa çıkartmıştır.
bu kez itirazlarıyla hem bize hem gurney e hayatı dar eden karısı da artık seni vaz geçiremiyorum o zaman ben de olaya girerim diyerek yardımcı dedektif rolüyle büsbütün şoka salar bizi. karı koca duygusal yıpranmışlıkların zirvesinde bir tur atıp mantık çerçevesinde ayaklarını yere basarak olayı çözmeye odaklanırlar.
hipnoz yoluyla işlendiği iddia edilen intiharların mantıklı açıklamasını bulmaya çalışırken 11 eylül sonrası küresel ve amerikasal bakış açısının güvenlik alanlarında nelere yol açtığını nelere mal olduğunu insanların bu uğurda neye dönüştüğünü gözler önüne serer gurney. ülkesel bazda bir tehdit olarak algılanan intihar tohumlama yönteminin öncüsü olarak ifşa edilen ve ortadan kaldırılmak istenen hipnozcu bir doktorun aslında yeteneklerinin ötesinde işler başardığına inanıldığını ortaya koymak analitik düşünme dahisi imkansızlar dedektifi gurney den başkasının yapabileceği bir iş değildir zaten.
doktorun masumiyetini ortaya koyarken kendi hayatının karısının hayatının ve bizlerin hayatlarının sorgulamasını yapmak ve yaptırmak gibi başarılı seviyede psikolojik tahlilleri nedeniyle yılın dedektifi oscarını minareden at beni in aşağı tut beni hızında gurney e takdim etmekteyizdir ki karısının da yardımcı oyuncu gaz veren oyuncu dürtükleyen oyuncu olarak ödüle layık olduğunu söylemeden geçmeyelim.
beş kitaplık serinin gerektiğinde otoriter hayata yaşanılması için tasarlanmış gözüyle bakan iyimser öngörülü yönlendirici bilirkişi karakteri olarak dedektif gurney den daha çok ön plana çıktığını söylememiz gereken karakter kesinlikle karısı madeleine dir.
yazar john verdon un da edebi yönden geliştiğini her kitabında çıtayı biraz daha yükseğe koyduğunu işin polisiye zevkinin yanısıra gerilim yönüne de yatırım yapmaya başladığını daha okunulası bir hal aldığını söylemek gerek.
emekli dedektif gurney kendini yeniden kaçırmayı göze alamayacağı bir davanın içinde bulur. arkadaşı hardwick ona yine bir imkansız dava getirmiş gurney i olayın içine çekmiş bizi yolculuğa çıkartmıştır.
bu kez itirazlarıyla hem bize hem gurney e hayatı dar eden karısı da artık seni vaz geçiremiyorum o zaman ben de olaya girerim diyerek yardımcı dedektif rolüyle büsbütün şoka salar bizi. karı koca duygusal yıpranmışlıkların zirvesinde bir tur atıp mantık çerçevesinde ayaklarını yere basarak olayı çözmeye odaklanırlar.
hipnoz yoluyla işlendiği iddia edilen intiharların mantıklı açıklamasını bulmaya çalışırken 11 eylül sonrası küresel ve amerikasal bakış açısının güvenlik alanlarında nelere yol açtığını nelere mal olduğunu insanların bu uğurda neye dönüştüğünü gözler önüne serer gurney. ülkesel bazda bir tehdit olarak algılanan intihar tohumlama yönteminin öncüsü olarak ifşa edilen ve ortadan kaldırılmak istenen hipnozcu bir doktorun aslında yeteneklerinin ötesinde işler başardığına inanıldığını ortaya koymak analitik düşünme dahisi imkansızlar dedektifi gurney den başkasının yapabileceği bir iş değildir zaten.
doktorun masumiyetini ortaya koyarken kendi hayatının karısının hayatının ve bizlerin hayatlarının sorgulamasını yapmak ve yaptırmak gibi başarılı seviyede psikolojik tahlilleri nedeniyle yılın dedektifi oscarını minareden at beni in aşağı tut beni hızında gurney e takdim etmekteyizdir ki karısının da yardımcı oyuncu gaz veren oyuncu dürtükleyen oyuncu olarak ödüle layık olduğunu söylemeden geçmeyelim.
beş kitaplık serinin gerektiğinde otoriter hayata yaşanılması için tasarlanmış gözüyle bakan iyimser öngörülü yönlendirici bilirkişi karakteri olarak dedektif gurney den daha çok ön plana çıktığını söylememiz gereken karakter kesinlikle karısı madeleine dir.
yazar john verdon un da edebi yönden geliştiğini her kitabında çıtayı biraz daha yükseğe koyduğunu işin polisiye zevkinin yanısıra gerilim yönüne de yatırım yapmaya başladığını daha okunulası bir hal aldığını söylemek gerek.
MOANA - HAWAİİ DESTANINDAN ASİ GENÇLİĞE
moana. disneyin animasyon dünyasına güçlü kadın karakter olarak kattığı yeni bir yüz.
doğa ana her yere neşe ve hayat saçan sevimli bir tanrıça olarak bir hawaii destanı içinde karşımıza çıkar ki maui adındaki bir yarı tanrı tarafından insanlara iyilik yapmak insanların gözünde kahraman olabilmek için kalbi çalınmış bunun sonucunda da canlılara güvenini yitirmiş öfkenin ve nefretin kurbanı olarak bir canavara dönüşmüştür. maui de güçleri elinden alınarak bir adaya mahkum edilmiştir.
aradan geçen yıllarda doğa ana unutulmuş ve insanlar onun verdiklerine şükretmez hale gelmişlerdir. dönüştüğü canavarın kötülüğü yayılmaya ve her yeri karanlığa sürüklemeye başlamıştır. bu gidişe dur demek için moana okyanus tarafından çalınan kalbi bulması ve maui ye kaybettiği güçleri kazandırarak doğa anayı eski haline döndürmesi için seçilir.
kalbinin sesini dinle temalı müzikal altyapısıyla moana büyükannesinin de gazlamasıyla yola düşer. öncelikli hedefi mauri yi bulmaktır. maui yi bulduktan sonra deniz yaşamı konusunda tecrübeler edinir ve maui yi tanıma fırsatı yakalar. istemeden neden olduğu olayı geriye çevirme fırsatı maui yi yeniden kahraman yapacaktır. birlikte çalınmış kalbi sahibine ulaştırma görevini yerine getirirler ve dünya yeniden eski dengesine kavuşur. mutlu musmutlu son olur.
70 lerde ve 80 lerde kalbinin sesini dinler ve evden uzaklaşırsan ya nuri alço gibiler gazozuna ilaç katar ya coşkun gibiler gözünün yaşına bakmadan gazozunu açar derlerdi.
şimdilerde yeni nesile sürekli kalbinin sesini dinle robot olma sistemin kölesi olma her şey matrix hadi uyan artık deniyor. seçilmiş kişi filmlerinden üretilebilecek ne varsa disney veya hollywood hepsini yaptı sanırım. ve hatta seçilmiş hayvan filmleri bile tükenmek üzere. buna rağmen sistemin ürettiği taşlar yerli yerinde işler tıkır tıkır işliyor çarklar dönüyor.
doğa ana her yere neşe ve hayat saçan sevimli bir tanrıça olarak bir hawaii destanı içinde karşımıza çıkar ki maui adındaki bir yarı tanrı tarafından insanlara iyilik yapmak insanların gözünde kahraman olabilmek için kalbi çalınmış bunun sonucunda da canlılara güvenini yitirmiş öfkenin ve nefretin kurbanı olarak bir canavara dönüşmüştür. maui de güçleri elinden alınarak bir adaya mahkum edilmiştir.
aradan geçen yıllarda doğa ana unutulmuş ve insanlar onun verdiklerine şükretmez hale gelmişlerdir. dönüştüğü canavarın kötülüğü yayılmaya ve her yeri karanlığa sürüklemeye başlamıştır. bu gidişe dur demek için moana okyanus tarafından çalınan kalbi bulması ve maui ye kaybettiği güçleri kazandırarak doğa anayı eski haline döndürmesi için seçilir.
kalbinin sesini dinle temalı müzikal altyapısıyla moana büyükannesinin de gazlamasıyla yola düşer. öncelikli hedefi mauri yi bulmaktır. maui yi bulduktan sonra deniz yaşamı konusunda tecrübeler edinir ve maui yi tanıma fırsatı yakalar. istemeden neden olduğu olayı geriye çevirme fırsatı maui yi yeniden kahraman yapacaktır. birlikte çalınmış kalbi sahibine ulaştırma görevini yerine getirirler ve dünya yeniden eski dengesine kavuşur. mutlu musmutlu son olur.
70 lerde ve 80 lerde kalbinin sesini dinler ve evden uzaklaşırsan ya nuri alço gibiler gazozuna ilaç katar ya coşkun gibiler gözünün yaşına bakmadan gazozunu açar derlerdi.
şimdilerde yeni nesile sürekli kalbinin sesini dinle robot olma sistemin kölesi olma her şey matrix hadi uyan artık deniyor. seçilmiş kişi filmlerinden üretilebilecek ne varsa disney veya hollywood hepsini yaptı sanırım. ve hatta seçilmiş hayvan filmleri bile tükenmek üzere. buna rağmen sistemin ürettiği taşlar yerli yerinde işler tıkır tıkır işliyor çarklar dönüyor.
SHERLOCK - YALANCI DEDEKTİF
sherlock. sherlock holmes hikayeleri anlatan benedict cumberbatch in sherlock u canlandırdığı dizi.
yeni bölümü yalancı dedektifle yeniden karşımıza çıkan sherlock duygusal olarak kendini iyice kaybetmeye başlamış uyuşturucu alışkanlığı kendisini bitip tüketmekte olan bir bölüm önce kaybettiği arkadaşı mary nin yasını tutarken çıkar karşımıza.
mary nin eşi sherlock un tek arkadaşı doktor watson da aynı duygusal tükenmişlikle başa çıkmaya çalışmakta terapistlerle işi yürütmektedir. kızını da iyice boşlamış sanrılarla yaşamaktadır. sherlock tan tek farkı uyuşturucu kullanmıyor oluşu ve daha az zeki oluşudur.
ikili görüşmedikleri için bu durumu çözmek yine sherlock a düşer ancak kendisine bunu gerçekleştirmesi için bir dava lazımdır. mary nin de sherlock a söylediği gibi inanırsa seni kurtarmaya gelir durumunu kullanıp watson ı karışık olaylar içine çekerek kendisini kurtarmaya mecbur bırakır. gözüne kestirdiği bir seri katilin yakalanması için kendisini yakalatması gerekir ki enikonu ölüyor olması gereken bir duruma sokarak kendisini watson ı olaya dahil edebilsindir.
bu esnada olaya dahil olan ve daha önceki sezonlarda hiç karşımıza çıkmamış olan sherlock un bilinmeyen kız kardeşinin bu olaya yön verdiğini öğrendiğimiz finalden sonra insanların davranış ve düşünme biçimlerinden onların geçmişlerine ve geleceklerine yönelik tahminlerde bulunarak olayları kurgulayan ve bu durumdan böbürlenen aşırı zeki sherlockumuzun aslında olayların kendi istediği gibi değil de başkası tarafından yönlendirildiğini fark ettiği anki yüz ifadesini görmek için 4. sezonun son bölümünü keyifle bekliyoruz.
yeni bölümü yalancı dedektifle yeniden karşımıza çıkan sherlock duygusal olarak kendini iyice kaybetmeye başlamış uyuşturucu alışkanlığı kendisini bitip tüketmekte olan bir bölüm önce kaybettiği arkadaşı mary nin yasını tutarken çıkar karşımıza.
mary nin eşi sherlock un tek arkadaşı doktor watson da aynı duygusal tükenmişlikle başa çıkmaya çalışmakta terapistlerle işi yürütmektedir. kızını da iyice boşlamış sanrılarla yaşamaktadır. sherlock tan tek farkı uyuşturucu kullanmıyor oluşu ve daha az zeki oluşudur.
ikili görüşmedikleri için bu durumu çözmek yine sherlock a düşer ancak kendisine bunu gerçekleştirmesi için bir dava lazımdır. mary nin de sherlock a söylediği gibi inanırsa seni kurtarmaya gelir durumunu kullanıp watson ı karışık olaylar içine çekerek kendisini kurtarmaya mecbur bırakır. gözüne kestirdiği bir seri katilin yakalanması için kendisini yakalatması gerekir ki enikonu ölüyor olması gereken bir duruma sokarak kendisini watson ı olaya dahil edebilsindir.
bu esnada olaya dahil olan ve daha önceki sezonlarda hiç karşımıza çıkmamış olan sherlock un bilinmeyen kız kardeşinin bu olaya yön verdiğini öğrendiğimiz finalden sonra insanların davranış ve düşünme biçimlerinden onların geçmişlerine ve geleceklerine yönelik tahminlerde bulunarak olayları kurgulayan ve bu durumdan böbürlenen aşırı zeki sherlockumuzun aslında olayların kendi istediği gibi değil de başkası tarafından yönlendirildiğini fark ettiği anki yüz ifadesini görmek için 4. sezonun son bölümünü keyifle bekliyoruz.
PETER PAN ÖLMELİ - MÜKEMMEL SERİ KATİL İÇİN PETER PAN A OY VERİN
peter pan ölmeli. john verdon un serisini devam ettirdiği üç kitaptır becerip adam edemedim aslında mükemmel dedektif yaratacaktım beceremedim bari mükemmel seri katili yaratayım da mevzu uzasın diye özetlenebilecek dördüncü kitabıdır.
cinayetleri tazmanya canavarının yemek yeme iştahı gibi şappadanak çözen elini attığı davayı kurutan çalışırken de böyleydiyse cinayet masasının olay çözme oranı yüzde yüzdür garanti dediğimiz emekli dedektif gurney ilk üç kitabı ölmeden hafif ya da ağır yaralarla atlatarak nekahat dönemini yeniden pırasa dikmek ve tavuk beslemek için bitirmiş emekli olduğuna bin milyon pişman durumda bıraktığımız çiflikte çıkar karşımıza.
günlerden bir gün tam da kümes yapmaya motive olmuşken üçüncü kitapta gurney yüzünden işten atılmış eski dedektif arkadaşı ilginç bir dava için kendisini aradığında gurney arkadaşına artık bu işleri bıraktığını tavuklarıyla ilgilenmek istediğini karısının tripleriyle başa çıkamadığını söylemiş telefonu kapatmış ve kitap burada sona ermiştir.
ya da keşke öyle olsaydı. yazar dördüncü kitabında üçüncü kitabındaki akıcılıktan hız duygusundan merak uyandırıcılıktan eser bulamadığımız tam bak bu işi kotaracak galiba bu amca derken trapezden yere çakılan bir ivmeyle sürekli kendimize iyi de neden tamam da sana ne e ama bize ne dedirterek okumaya çalıştığımız bir kitaba imza atmıştır.
kitap boyunca imkansız cinayet imkansız cinayet - ki diğer kitaplardaki tema da budur - diye kafamızı ütülemiş olayı imkansızlıklar üzerine kurmuş imkansızlar katili etiketi yapıştırılan bir seri katilin peşine düşmüş sonra da cinayetin işlenmesinin imkansız olduğunu ortaya koymuştur.
üzerine misyon yüklenen katil anne babası tarafından terk edilmenin verdiği acıyla yunanistanda başlayan hayat hikayesinde 8 10 yaşlarından başlayarak soğuk kanlılıkla adam öldürmekte olan minyon bir karakterdir. en zorlu cinayetleri işlemesiyle meşhur kiralanması zor bir seri katildir. kendisine ait türkan şoray kuralları olan işlenmesi için kendisine başvurulan cinayeti gerçekleştirme yöntemini kendi belirleyen kurunun yanında yanacak yaşları da hesaba katmayan dikkatli planlı iz bırakmayan tehlikeli bir katildir.
zamanında annesini koruyucu ailesini kaldığı yurdunu ve bunların hepsine dikkat dağınıklığı eklemek için onların yanında daha bir sürü insanı da yakarak öldürmüş olaylara hep kaza süsü vermeyi başarmıştır. hakkındaki bilgilere ulaşmak ulaşılan bilgileri harmanlayarak gerçekleri gün ışığına çıkartmak tabi ki süper kahramanımız emekli dedektif gurney den başkasının yapabileceği bir meziyet değildir.
bütün seri boyunca yaşadığı ikilemlerden psikolojik yıpranmışlıklardan kurtulamayan iş ve eş arasında gidip gelen olayları çözme motivasyonunun kaybettiği çocuğunun öldürülmesi üzerine kurulu olduğunu gördüğümüz gurney bu olayda da kendisine biçilen rolün hakkını verir olayı çözer katili yakalar hatta öldürür.
karısı artık yakasından düşer ve ne halin varsa gör herif ben senle uğraşamam artık sana karışmıyorum diyerek yenilgiyi kabullenmiş apollo creed gibi köşesine çekilir.
cinayetleri tazmanya canavarının yemek yeme iştahı gibi şappadanak çözen elini attığı davayı kurutan çalışırken de böyleydiyse cinayet masasının olay çözme oranı yüzde yüzdür garanti dediğimiz emekli dedektif gurney ilk üç kitabı ölmeden hafif ya da ağır yaralarla atlatarak nekahat dönemini yeniden pırasa dikmek ve tavuk beslemek için bitirmiş emekli olduğuna bin milyon pişman durumda bıraktığımız çiflikte çıkar karşımıza.
günlerden bir gün tam da kümes yapmaya motive olmuşken üçüncü kitapta gurney yüzünden işten atılmış eski dedektif arkadaşı ilginç bir dava için kendisini aradığında gurney arkadaşına artık bu işleri bıraktığını tavuklarıyla ilgilenmek istediğini karısının tripleriyle başa çıkamadığını söylemiş telefonu kapatmış ve kitap burada sona ermiştir.
ya da keşke öyle olsaydı. yazar dördüncü kitabında üçüncü kitabındaki akıcılıktan hız duygusundan merak uyandırıcılıktan eser bulamadığımız tam bak bu işi kotaracak galiba bu amca derken trapezden yere çakılan bir ivmeyle sürekli kendimize iyi de neden tamam da sana ne e ama bize ne dedirterek okumaya çalıştığımız bir kitaba imza atmıştır.
kitap boyunca imkansız cinayet imkansız cinayet - ki diğer kitaplardaki tema da budur - diye kafamızı ütülemiş olayı imkansızlıklar üzerine kurmuş imkansızlar katili etiketi yapıştırılan bir seri katilin peşine düşmüş sonra da cinayetin işlenmesinin imkansız olduğunu ortaya koymuştur.
üzerine misyon yüklenen katil anne babası tarafından terk edilmenin verdiği acıyla yunanistanda başlayan hayat hikayesinde 8 10 yaşlarından başlayarak soğuk kanlılıkla adam öldürmekte olan minyon bir karakterdir. en zorlu cinayetleri işlemesiyle meşhur kiralanması zor bir seri katildir. kendisine ait türkan şoray kuralları olan işlenmesi için kendisine başvurulan cinayeti gerçekleştirme yöntemini kendi belirleyen kurunun yanında yanacak yaşları da hesaba katmayan dikkatli planlı iz bırakmayan tehlikeli bir katildir.
zamanında annesini koruyucu ailesini kaldığı yurdunu ve bunların hepsine dikkat dağınıklığı eklemek için onların yanında daha bir sürü insanı da yakarak öldürmüş olaylara hep kaza süsü vermeyi başarmıştır. hakkındaki bilgilere ulaşmak ulaşılan bilgileri harmanlayarak gerçekleri gün ışığına çıkartmak tabi ki süper kahramanımız emekli dedektif gurney den başkasının yapabileceği bir meziyet değildir.
bütün seri boyunca yaşadığı ikilemlerden psikolojik yıpranmışlıklardan kurtulamayan iş ve eş arasında gidip gelen olayları çözme motivasyonunun kaybettiği çocuğunun öldürülmesi üzerine kurulu olduğunu gördüğümüz gurney bu olayda da kendisine biçilen rolün hakkını verir olayı çözer katili yakalar hatta öldürür.
karısı artık yakasından düşer ve ne halin varsa gör herif ben senle uğraşamam artık sana karışmıyorum diyerek yenilgiyi kabullenmiş apollo creed gibi köşesine çekilir.
SHERLOCK - TAŞ ÜSTÜNDE TAŞ KALMAYA
sherlock. benedict cumberbatch tarafından canlandırılan sherlock holmes hikayeleri anlatan dizi.
dizi uzun beklemelerden sonra 4. sezonuna yeni bir bölüm daha çekti. bölümün adı six thatchers. peşinde koşulan katilin peşinde koştuğu altı adet margaret thatcher heykeline gönderme yaparaktan konmuş.
abisi ingilterenin ceo su gibi takıldığı için dokunulmazlığı arşa kadar yükselmiş olan ama kendisine sorsanız mükemmel beyninin hatırına serbest dolaşma adam öldürme soruşturma yapma yetkileri kendisine verilmiş sherlock her zamanki tavrıyla olayları çözme eğiliminde olan beyninin esiri olarak polis teşkilatına yardımcı olmaktadır.
son bölümde evlenmiş olan arkadaşları doktor watson ve eski ajan mary bebek beklemektedirler. olaylar hızlı ve akıcı şekilde gelişir gider. takip etmek için nedensizizdir. sahneler akıcı ve sıkıcıdır.
nice zaman sonra polis müfettişi greg ve sherlock un abisi mycroft sherlock un önüne bir olay koyar. kırılan thatcher heykelleri sonuç olarak bizi eski ajan mary ye bağlar ve heykelleri bulmak uğruna cinayetler de işleyen katilimiz mary nin iş arkadaşı çıkar. birlikte girdikleri bir operasyon sonrası esir düşmüş ve kendisine ihanet edenin mary olduğuna inanmaktadır. katili durdurmak ve yakalamak isteyen sherlock bunda başarılı olamaz ve mary ölür. watson ve sherlock bu duygusal süreci atlatabilecekler mi sonraki bölümlerde göreciyz.
dizinin en tatmin edici anları tiyatro havasında tek nefeste söylenen uzun uzun repliklerdi. sherlock tan duymaya alışkın olduğumuz çıkarımsal betimlemeler hayal kırıklığı yaratan 3. sezondan sonra yeniden karşımıza çıktı ve devamının gelmesi temennimiz.
dizi uzun beklemelerden sonra 4. sezonuna yeni bir bölüm daha çekti. bölümün adı six thatchers. peşinde koşulan katilin peşinde koştuğu altı adet margaret thatcher heykeline gönderme yaparaktan konmuş.
abisi ingilterenin ceo su gibi takıldığı için dokunulmazlığı arşa kadar yükselmiş olan ama kendisine sorsanız mükemmel beyninin hatırına serbest dolaşma adam öldürme soruşturma yapma yetkileri kendisine verilmiş sherlock her zamanki tavrıyla olayları çözme eğiliminde olan beyninin esiri olarak polis teşkilatına yardımcı olmaktadır.
son bölümde evlenmiş olan arkadaşları doktor watson ve eski ajan mary bebek beklemektedirler. olaylar hızlı ve akıcı şekilde gelişir gider. takip etmek için nedensizizdir. sahneler akıcı ve sıkıcıdır.
nice zaman sonra polis müfettişi greg ve sherlock un abisi mycroft sherlock un önüne bir olay koyar. kırılan thatcher heykelleri sonuç olarak bizi eski ajan mary ye bağlar ve heykelleri bulmak uğruna cinayetler de işleyen katilimiz mary nin iş arkadaşı çıkar. birlikte girdikleri bir operasyon sonrası esir düşmüş ve kendisine ihanet edenin mary olduğuna inanmaktadır. katili durdurmak ve yakalamak isteyen sherlock bunda başarılı olamaz ve mary ölür. watson ve sherlock bu duygusal süreci atlatabilecekler mi sonraki bölümlerde göreciyz.
dizinin en tatmin edici anları tiyatro havasında tek nefeste söylenen uzun uzun repliklerdi. sherlock tan duymaya alışkın olduğumuz çıkarımsal betimlemeler hayal kırıklığı yaratan 3. sezondan sonra yeniden karşımıza çıktı ve devamının gelmesi temennimiz.
UZAY YOLCULARI - NE UMDUM NE BULDUM
uzay yolcuları. başlıktan da anlaşılacağı gibi uzayda geçen yolcularla ilgili bir film.
bir başka distopik mi desek ütopik mi desek nere tutsan dökülüyo mu desek bir gelecek kurgulaması daha izlemiş olmak istiyorsanız yanında da teyzelerin günlerinde sergilediği ev yemekleri eşliğinde dram konuşmaları olsun intikam şehvet hırs ihtiras robot olsun istiyorsanız tam size göre. yerli diziler gibi.
film bundan yıllar yıllar sonra dünyanın zenginler ve fakirler hatta fasfakirler olarak iki şekilde yaşanmakta olduğu iğne atsan yere düşmez hale geldiği bu nedenle uçan şehirler imal edildiği bir döneminde yani gelecekte geçmektedir. bu uçan şehirler de yetmemiş olacak ki çok okuyan mı bilir çok gezen mi anlayışıyla dünyadan 200 300 milyon ışık yılı uzaklıklardaki bölgeler keşfedilmiş hatta oralarda dünya benzeri yaşanılabilir gezegenler keşfedilmiş tesislendirilmiş kullanıma açılmış ve bu uzak mesafeler arasında ulaşım hattı bile oluşturulmuş durumdadır. emperyalist kapitalist düzenin zirvesini yapmış olan bir şirket bu işlerden para kazanmakta sınıf farklılıklarını da göz önünde bulundurarak yeni bir dünya yeni bir hayat yeni bir başlangıç sloganıyla insanlara seyahat şansı sunmaktadır. bulunan ilk gezegenden sonra elde edilen devasa gelirle ikinci bir gezegen daha bulunmuş ve kolonileşmeye hız kazandırılmıştır. bulunan bu yeni gezegene gitmek için gerekli süre 120 yıldır. parasını ödeyen her seviyeden insan - zenginler peşin öder fakirler hayatları boyunca taksit öder - yolculuk boyunca son derece ileri ötesi teknoloji ile donatılmış bir uzay gemisinde uyutularak yola çıkmaktadır. gemi rotası önceden belirlenmiş olarak manevraları kendisi yapabilen otopilot sistemiyle hareket ederken beklenmedik (!) bir meteor yağmuru nedeniyle zarar görür ve gemide peşi sıra arızalar baş göstermeye başlar.
ilk olarak uyutulmuş olarak seyahat eden 5000 yolcu ve 258 mürettebattan bir kişi seni seçtim pikaçu yöntemiyle kazara tabiki de uyanır. normalde gezegene varış zamanından 4 ay önce uyanması gereken chris pratt jönümüz durumu 3 4 saat anlamaz ve kız tavlamak için meydana çıkıp da hiç kız olmadığını görünce çakozlar köfteyi. gemideki tek arkadaşı bir robottur ki başlarda insanlara ayar oluyo kesin bi işler karıştıyor gözüyle şüpheli kategorisinde değerlendirdiğimiz karakterdir zaten başka kimse yok kimden şüpheleneceksek. ayrıca robot barmenlik yapmaktadır. jönümüz duruma alışmaya başlamadan önce kendisinin mekaniker olduğunu öğreniyor ve gemide bulduğu bütün malzemelerle kapıları kırmaya çalıştığını görüyoruz. bu gerçekleşmeyince kendini gemide avutmaya içkiye vermeye başlayan chris pratt bir yılı aşkın bir süre gemide ortaya çıkan aksaklıkları gözlemleyerek yiyip içip eğlenerek zaman geçirir ama sürekli azer bülbül gibi yalnızlıktan mütevellit krizlere girer. en son intihar denemesinden de başarısızlıkla ayrılınca tesadüfün de böylesi uyku odalarından geçerken camdan tabut içinde uyuyan prensesi görür ve uyanması için onu öpmeye karar verir. bu noktada kaslarını da gizlemeye çalışmayan balyoz u savurabilen bir birey olduğunu fark ettiğimiz jennifer lawrence karşımıza çıkar. ikili birlikte zaman geçirip birbirlerini tanırlar. aşık olurlar. severler. aradan geçen zaman dişi yolcumuza niçin nasıl sorularını sormayı unutturur. hayatından memnundur.
bir robot olarak kendisinden kıllandığımız sürece tuz biber ekerek insanlardan nefret ediyorum bakışlarını esirgemeyen robotun neden yaptığını tabi ki senaryo gereği hala anlayamadığımız jennifer lawrence a gerçeği söyleme durumu sonrası ikilinin arası açılır. gemi bu süreçte kafayı yer. cozutur. bozulmaya başlar. bir nevi bombaya dönüşür. mürettebattan bir yetkilinin uyanması ve kontrol odalarına giriş yapabilmeleri sayesinde gemiyi onarmayı düşünürler ama kalp yetmezliğinden ölür yetkili kişi. bu yetkili kişi rolünde rolü eline yüzüne bulaştıran matrix ten tanıdığımız laurence fishburne oynamaktadır ki filmde geldiği hızla giden 5 dakikalık bir karaktere hayat verir ikilinin yalnızlığı bozulmasın diye. o ölünce çiftimiz arıza tespiti yapıp sorunları çözmeye çalışırlarken yeniden yakınlaşır ve yollarına devam ederler.
oyuncu seçimleri konusunda kesinlikle hakkını verelim filmin. özellikle ağaç rolü yapan meşeye bayıldım.
uzay yolculuklarının zaman sorununa ilişkin olarak dünyadayken yeni gezegeni nasıl keşfettin rotayı nasıl belirledin giden mesaj bile 19 yılda giderken yolları hesaplayanlarla ilgili tarkan in kimdi kimdi kimdi ah kimdi şarkısı kafamızda dönüp durmaktadır. nasıl bir vizyonu varsa şirketin 250 yıl sonrası için planlama yapabilmekte bir de bunu pazarlamaktadır. takdir edilesi.
uzayda yaşanması muhtemel olaylarla ilgili bir film çekicez giriş paragrafı olmasa olur mu deseler kabul görmüyor demek ki ki illa senaryo uydurup böyle sorularla bizi muhattap ediyorlar.
uzayın gözlemlenmesi anlık fiziksel değişikler ömür yetmezliği uzay yolculuğu gibi bir sürü güzel endişe verici korkutucu heyecan verici yıldırıcı durumu anlatmak istemesinden dolayı film izlenilesidir.
robota değinmeden geçmeyelim. meğerse masummuş. olay tamamen üstün teknoloji geminin yakıt dairesindeki kapak sıkışmasından kaynaklıymış. demek ki henüz robotlar dünyayı ele geçirmeye çalışmıyor.
hologramlar hariç toplam 4 karakterle film çekmek ve de durumları tiyatral bir havada yaşatmak zor iş. oyuncular bunu iyi kotarıyorlar. özellikle ağaç. bu durum hem bütçe açısından ekonomik hem de senaryo açısından gerekli.
bir başka distopik mi desek ütopik mi desek nere tutsan dökülüyo mu desek bir gelecek kurgulaması daha izlemiş olmak istiyorsanız yanında da teyzelerin günlerinde sergilediği ev yemekleri eşliğinde dram konuşmaları olsun intikam şehvet hırs ihtiras robot olsun istiyorsanız tam size göre. yerli diziler gibi.
film bundan yıllar yıllar sonra dünyanın zenginler ve fakirler hatta fasfakirler olarak iki şekilde yaşanmakta olduğu iğne atsan yere düşmez hale geldiği bu nedenle uçan şehirler imal edildiği bir döneminde yani gelecekte geçmektedir. bu uçan şehirler de yetmemiş olacak ki çok okuyan mı bilir çok gezen mi anlayışıyla dünyadan 200 300 milyon ışık yılı uzaklıklardaki bölgeler keşfedilmiş hatta oralarda dünya benzeri yaşanılabilir gezegenler keşfedilmiş tesislendirilmiş kullanıma açılmış ve bu uzak mesafeler arasında ulaşım hattı bile oluşturulmuş durumdadır. emperyalist kapitalist düzenin zirvesini yapmış olan bir şirket bu işlerden para kazanmakta sınıf farklılıklarını da göz önünde bulundurarak yeni bir dünya yeni bir hayat yeni bir başlangıç sloganıyla insanlara seyahat şansı sunmaktadır. bulunan ilk gezegenden sonra elde edilen devasa gelirle ikinci bir gezegen daha bulunmuş ve kolonileşmeye hız kazandırılmıştır. bulunan bu yeni gezegene gitmek için gerekli süre 120 yıldır. parasını ödeyen her seviyeden insan - zenginler peşin öder fakirler hayatları boyunca taksit öder - yolculuk boyunca son derece ileri ötesi teknoloji ile donatılmış bir uzay gemisinde uyutularak yola çıkmaktadır. gemi rotası önceden belirlenmiş olarak manevraları kendisi yapabilen otopilot sistemiyle hareket ederken beklenmedik (!) bir meteor yağmuru nedeniyle zarar görür ve gemide peşi sıra arızalar baş göstermeye başlar.
ilk olarak uyutulmuş olarak seyahat eden 5000 yolcu ve 258 mürettebattan bir kişi seni seçtim pikaçu yöntemiyle kazara tabiki de uyanır. normalde gezegene varış zamanından 4 ay önce uyanması gereken chris pratt jönümüz durumu 3 4 saat anlamaz ve kız tavlamak için meydana çıkıp da hiç kız olmadığını görünce çakozlar köfteyi. gemideki tek arkadaşı bir robottur ki başlarda insanlara ayar oluyo kesin bi işler karıştıyor gözüyle şüpheli kategorisinde değerlendirdiğimiz karakterdir zaten başka kimse yok kimden şüpheleneceksek. ayrıca robot barmenlik yapmaktadır. jönümüz duruma alışmaya başlamadan önce kendisinin mekaniker olduğunu öğreniyor ve gemide bulduğu bütün malzemelerle kapıları kırmaya çalıştığını görüyoruz. bu gerçekleşmeyince kendini gemide avutmaya içkiye vermeye başlayan chris pratt bir yılı aşkın bir süre gemide ortaya çıkan aksaklıkları gözlemleyerek yiyip içip eğlenerek zaman geçirir ama sürekli azer bülbül gibi yalnızlıktan mütevellit krizlere girer. en son intihar denemesinden de başarısızlıkla ayrılınca tesadüfün de böylesi uyku odalarından geçerken camdan tabut içinde uyuyan prensesi görür ve uyanması için onu öpmeye karar verir. bu noktada kaslarını da gizlemeye çalışmayan balyoz u savurabilen bir birey olduğunu fark ettiğimiz jennifer lawrence karşımıza çıkar. ikili birlikte zaman geçirip birbirlerini tanırlar. aşık olurlar. severler. aradan geçen zaman dişi yolcumuza niçin nasıl sorularını sormayı unutturur. hayatından memnundur.
bir robot olarak kendisinden kıllandığımız sürece tuz biber ekerek insanlardan nefret ediyorum bakışlarını esirgemeyen robotun neden yaptığını tabi ki senaryo gereği hala anlayamadığımız jennifer lawrence a gerçeği söyleme durumu sonrası ikilinin arası açılır. gemi bu süreçte kafayı yer. cozutur. bozulmaya başlar. bir nevi bombaya dönüşür. mürettebattan bir yetkilinin uyanması ve kontrol odalarına giriş yapabilmeleri sayesinde gemiyi onarmayı düşünürler ama kalp yetmezliğinden ölür yetkili kişi. bu yetkili kişi rolünde rolü eline yüzüne bulaştıran matrix ten tanıdığımız laurence fishburne oynamaktadır ki filmde geldiği hızla giden 5 dakikalık bir karaktere hayat verir ikilinin yalnızlığı bozulmasın diye. o ölünce çiftimiz arıza tespiti yapıp sorunları çözmeye çalışırlarken yeniden yakınlaşır ve yollarına devam ederler.
oyuncu seçimleri konusunda kesinlikle hakkını verelim filmin. özellikle ağaç rolü yapan meşeye bayıldım.
uzay yolculuklarının zaman sorununa ilişkin olarak dünyadayken yeni gezegeni nasıl keşfettin rotayı nasıl belirledin giden mesaj bile 19 yılda giderken yolları hesaplayanlarla ilgili tarkan in kimdi kimdi kimdi ah kimdi şarkısı kafamızda dönüp durmaktadır. nasıl bir vizyonu varsa şirketin 250 yıl sonrası için planlama yapabilmekte bir de bunu pazarlamaktadır. takdir edilesi.
uzayda yaşanması muhtemel olaylarla ilgili bir film çekicez giriş paragrafı olmasa olur mu deseler kabul görmüyor demek ki ki illa senaryo uydurup böyle sorularla bizi muhattap ediyorlar.
uzayın gözlemlenmesi anlık fiziksel değişikler ömür yetmezliği uzay yolculuğu gibi bir sürü güzel endişe verici korkutucu heyecan verici yıldırıcı durumu anlatmak istemesinden dolayı film izlenilesidir.
robota değinmeden geçmeyelim. meğerse masummuş. olay tamamen üstün teknoloji geminin yakıt dairesindeki kapak sıkışmasından kaynaklıymış. demek ki henüz robotlar dünyayı ele geçirmeye çalışmıyor.
hologramlar hariç toplam 4 karakterle film çekmek ve de durumları tiyatral bir havada yaşatmak zor iş. oyuncular bunu iyi kotarıyorlar. özellikle ağaç. bu durum hem bütçe açısından ekonomik hem de senaryo açısından gerekli.
Etiketler:
2017,
azer bülbül,
bilimkurgu,
chris pratt,
distopya,
emperyalizm,
film,
gelecek,
jennifer lawrence,
kapitalizm,
kurgu,
laurence fishburne,
passengers,
pikaçu,
robot,
sinema,
uzay,
uzay yolcuları,
yolculuk
KAİKEN - KALDIM GURBET ELLERDE
aksiyon gerilim deyince akla gelen isimlerden jean-christophe grange in japonlara iltifat etmek için mi laf sokmak için mi olduğu belli olmayan cinayet serüvenli özbenlik bulma arayışı kitabı.
grange diğer kitaplarında da olduğu gibi karışık olayları birbirine bağlamaksızın aksiyonu ve gerilimi üst seviyede tutarak adeta bir otoyolda sürekli şerit değiştirip yan yollara saparak ilerleyen hızlı bir araç sahnesi izletir gibi bizleri konudan konuya olaydan olaya sürüklerken bu olaylar birbiri ile bağlantılı mı öyleyse nedir bu bağlantı değilse bunu niye anlattın gibi sorularla bizi allak bullak edip sudan çıkmış balığa çevirmektedir.
grange toplumların yabancıları ne koşulda olursa olsun kabul etmedikleri gerçeğini yabancıların her zaman kendilerini yabancı hissettiklerini farklı bir kültüre gelip uyum sağlamanın zorluklarını gül bahçesinde lavanta olmanın verdiği hoşluğun ne kadar zor ve boş olduğunu dişi bir japonun fransaya gelin gelerek bunu aşma serüvenine gönderme yaparak gözler önüne seriyor. bu esnada özenilesi ve düşlenilesi japon kültürünü yerden yere vurup o kadar da diilmiş haa dedirterek uzak doğu kültürüne bakışın ne kadar kof ve içi boş bir anlayışla bizi sarıp sarmaladığını da dillendiriyor.
hikaye avrupadan asyaya taşınırken fransadaki anlatımlarda ne kadar ayrıntı varsa çoğu gereksiz ne kadar sokak ismi verilmiş ve yerler ayrıntılarıyla anlatılmışsa japonyada da o derece ayrıntısız sade yalın biçare bi anlatı izlenmiş. ha ayrıntı verse bilecez mi. yooo. ama fransayı da bilmiyoz zaten.
olayların birbiri içine geçişi birbirinden kopuşu sırasızlığı hızı heyecanı ayakta tutuşu sonuna kadar iyi gelmişken final tsunami dalgaları gibi olur bizi göklere çıkartır yerlere yapıştırır titretir diye beklerken keşke güney amerika öyküleri gibi bari bıraksaydın gerisi bizim hayal gücümüzle canlansaydı diyerekten kitabı raftaki tozlanmasına bırakmaktan başka bir şey gelmez elimizden.
grange diğer kitaplarında da olduğu gibi karışık olayları birbirine bağlamaksızın aksiyonu ve gerilimi üst seviyede tutarak adeta bir otoyolda sürekli şerit değiştirip yan yollara saparak ilerleyen hızlı bir araç sahnesi izletir gibi bizleri konudan konuya olaydan olaya sürüklerken bu olaylar birbiri ile bağlantılı mı öyleyse nedir bu bağlantı değilse bunu niye anlattın gibi sorularla bizi allak bullak edip sudan çıkmış balığa çevirmektedir.
grange toplumların yabancıları ne koşulda olursa olsun kabul etmedikleri gerçeğini yabancıların her zaman kendilerini yabancı hissettiklerini farklı bir kültüre gelip uyum sağlamanın zorluklarını gül bahçesinde lavanta olmanın verdiği hoşluğun ne kadar zor ve boş olduğunu dişi bir japonun fransaya gelin gelerek bunu aşma serüvenine gönderme yaparak gözler önüne seriyor. bu esnada özenilesi ve düşlenilesi japon kültürünü yerden yere vurup o kadar da diilmiş haa dedirterek uzak doğu kültürüne bakışın ne kadar kof ve içi boş bir anlayışla bizi sarıp sarmaladığını da dillendiriyor.
hikaye avrupadan asyaya taşınırken fransadaki anlatımlarda ne kadar ayrıntı varsa çoğu gereksiz ne kadar sokak ismi verilmiş ve yerler ayrıntılarıyla anlatılmışsa japonyada da o derece ayrıntısız sade yalın biçare bi anlatı izlenmiş. ha ayrıntı verse bilecez mi. yooo. ama fransayı da bilmiyoz zaten.
olayların birbiri içine geçişi birbirinden kopuşu sırasızlığı hızı heyecanı ayakta tutuşu sonuna kadar iyi gelmişken final tsunami dalgaları gibi olur bizi göklere çıkartır yerlere yapıştırır titretir diye beklerken keşke güney amerika öyküleri gibi bari bıraksaydın gerisi bizim hayal gücümüzle canlansaydı diyerekten kitabı raftaki tozlanmasına bırakmaktan başka bir şey gelmez elimizden.
ŞEYTANI UYANDIRMA - E BEBEĞİM E E
şeytanı uyandırma. john verdon un üçüncü kitabı şeytanı uyandırmada ilk iki kitaptaki karakterler aynen devam etmektedirler. emekli polisiyesi tadındaki serinin üçüncü kitabında dedektif gurney ikinci kitaptaki gibi yine bir anne tarafından çocuğu için yardım istenmesi vesilesiyle bir cinayet soruşturmasına katılır karışır ve de uzaklaşamaz.
ilk iki kitabından farklı olarak yazar edebi anlamda pişmeye başlamış gereksizlikleri ortadan kaldırmış olaya odaklanmış heyecanı ve gerilimi dengede tutup bizlere çeşitli stratejiler üretme fırsatını da sunarak konuyu iyi işlemiştir.
esnemelerden ve sulu gözlerden uzak kalmayı başarabildiğimiz bu kitabında işlenmesi imkansız olarak ifade edilen bir cinayeti masaya yatırarak soruşturma stratejilerindeki hataları göz önüne sermiş seri katilin polisleri dahi manipüle edecek şekilde oluşturduğu kurguların kararları nasıl etkileyebileceklerini ortaya koymuş insanların bir gün zirvedeyken ertesi gün dibe vuruşlarını anlatmış içimizdeki benim sadık yarim kara topraktır dürtüsünü izah etmiştir.
son elli sayfaya kadar her nevi hormona vücutta tur artıran ve de hormonların dans pistini mesken edinmelerini sağlayan yazar finalinin tavan yapması beklenen bu kitabında marvelvari bir tavırla iyiler daima kazanır ve sherlockvari bir bakışla en net gerçekler burnumuzun dibinde görmeyi ertelediklerimizdir beyanıyla ortaya konulan bir ton seçenekten en sığ en çiğ en itici olanının tercih edilmiş olmasıyla bizi hüsrana sürüklemiş kurşun adres sormaz ki dedirterek bizi böğrümüzden yaralamış ah ahhhh diye iç çektirtmiştir.
karısı da üç kitaptır isyanım var kadere gel artık şu çiftliğe diye tribal enfeksiyon takılsa da gurney ben hep böyleydim bunu şimdi daha iyi anlıyorum diyemeyerekten yan çizer. yanmaktan son anda kurtulan ve yine ölmeyen dedektif karısının hışmıyla karşılaşacak mıdır bekleyip göreciyz.
ilk iki kitabından farklı olarak yazar edebi anlamda pişmeye başlamış gereksizlikleri ortadan kaldırmış olaya odaklanmış heyecanı ve gerilimi dengede tutup bizlere çeşitli stratejiler üretme fırsatını da sunarak konuyu iyi işlemiştir.
esnemelerden ve sulu gözlerden uzak kalmayı başarabildiğimiz bu kitabında işlenmesi imkansız olarak ifade edilen bir cinayeti masaya yatırarak soruşturma stratejilerindeki hataları göz önüne sermiş seri katilin polisleri dahi manipüle edecek şekilde oluşturduğu kurguların kararları nasıl etkileyebileceklerini ortaya koymuş insanların bir gün zirvedeyken ertesi gün dibe vuruşlarını anlatmış içimizdeki benim sadık yarim kara topraktır dürtüsünü izah etmiştir.
son elli sayfaya kadar her nevi hormona vücutta tur artıran ve de hormonların dans pistini mesken edinmelerini sağlayan yazar finalinin tavan yapması beklenen bu kitabında marvelvari bir tavırla iyiler daima kazanır ve sherlockvari bir bakışla en net gerçekler burnumuzun dibinde görmeyi ertelediklerimizdir beyanıyla ortaya konulan bir ton seçenekten en sığ en çiğ en itici olanının tercih edilmiş olmasıyla bizi hüsrana sürüklemiş kurşun adres sormaz ki dedirterek bizi böğrümüzden yaralamış ah ahhhh diye iç çektirtmiştir.
karısı da üç kitaptır isyanım var kadere gel artık şu çiftliğe diye tribal enfeksiyon takılsa da gurney ben hep böyleydim bunu şimdi daha iyi anlıyorum diyemeyerekten yan çizer. yanmaktan son anda kurtulan ve yine ölmeyen dedektif karısının hışmıyla karşılaşacak mıdır bekleyip göreciyz.
GÖZLERİNİ SIMSIKI KAPAT - ARTIK AÇABİLİRSİN
gözlerini sımsıkı kapat. john verdon un birinci kitabı aklından bir sayı tut taki iyi fikir kötü final hezimetinden sonra bunu da denesek mi ki kaşıntısıyla kendimize zerk ettiğimiz kitaptır.
aslında yazar kitaba gözlerini sımsıkı kapat adını vererek bize mesajı daha en baştan vermiş ama biz dinlemek istememişizdir. birinci kitaba nazaran edebi parçalamalar azalmış olsa da ikinci kitapta da küçük dağları ben yarattım durumu devam etmekte karnımıza ağrılar girmektedir.
ikinci kitap birinci kitabın bitişinden bir süre sonra dedektif gurney i özel dedektif gibi kiralamak isteyen bir annenin gelişi ve bir cinayetin daha çözülmesini isteyenler tarafından gurney in olaya dahil edilmesi ile başlar. karısıyla emeklilik sonrası çekildiği doğal yaşamdan o derece sıkılan ama bunu kendine bile itiraf etmek istemeyen sazan dedektifimiz olaya balıklama atlar ve çölde su bulmuş kutup ayısı gibi zihinsel rahatlamaya kavuşur.
adam dedektif. adam olay çözmeye aç bir beyin. adam dünyanın en iyi dedektifi. napiyo. pırasa dikip tavuk besliyo. e böyle olunca ölen karınca için bile soruşturma başlatıyor adam. neyse.
olay hemen ilgisini çekiyor tabi ve çözmek için sapla samanı ayırıp samanlıktaki iğneyi de buluyor ama onun iğne olduğunu anlamıyor. işte bu kısım en vahimi. olayları çözmek için yedi dereden su getirebilen bağlantıları şıppadanak kuran bu dedektif gözünün önündeki gerçeği adeta gözünün önünde gergedan boynuzu varmış gibi göremiyor.
finali nasıl olacak acaba bu sefer derken yazar ilk kitaptaki sefaletin üzerine tuz biber ekmeyeyim acık da sevindireyim der gibi yapıp gurney i öldürüyor mu tabi ki hayır. adam seri üretime geçmiş. kitap yazmak için her seferinde karakter mi uydursun. dönüp dolaşıp aynı karakterin benzeri adamlara hayat mı versin. hayır tabi ki. aynen devam diyor ve sadece bir iki kurşun darbesi aldırıyor gurney e.
her fırsatta emeklilik hayallerimizi boşa çıkardın tripleri yapan karısının eline kozu da verip ahan da paçayı zor kurtardın artık bu işleri bırakırsın gari dedirterek kitaba noktayı koyuyor ve bir mutlu sonla daha ayrılıyoruz boynumuz bükük.
aslında yazar kitaba gözlerini sımsıkı kapat adını vererek bize mesajı daha en baştan vermiş ama biz dinlemek istememişizdir. birinci kitaba nazaran edebi parçalamalar azalmış olsa da ikinci kitapta da küçük dağları ben yarattım durumu devam etmekte karnımıza ağrılar girmektedir.
ikinci kitap birinci kitabın bitişinden bir süre sonra dedektif gurney i özel dedektif gibi kiralamak isteyen bir annenin gelişi ve bir cinayetin daha çözülmesini isteyenler tarafından gurney in olaya dahil edilmesi ile başlar. karısıyla emeklilik sonrası çekildiği doğal yaşamdan o derece sıkılan ama bunu kendine bile itiraf etmek istemeyen sazan dedektifimiz olaya balıklama atlar ve çölde su bulmuş kutup ayısı gibi zihinsel rahatlamaya kavuşur.
adam dedektif. adam olay çözmeye aç bir beyin. adam dünyanın en iyi dedektifi. napiyo. pırasa dikip tavuk besliyo. e böyle olunca ölen karınca için bile soruşturma başlatıyor adam. neyse.
olay hemen ilgisini çekiyor tabi ve çözmek için sapla samanı ayırıp samanlıktaki iğneyi de buluyor ama onun iğne olduğunu anlamıyor. işte bu kısım en vahimi. olayları çözmek için yedi dereden su getirebilen bağlantıları şıppadanak kuran bu dedektif gözünün önündeki gerçeği adeta gözünün önünde gergedan boynuzu varmış gibi göremiyor.
finali nasıl olacak acaba bu sefer derken yazar ilk kitaptaki sefaletin üzerine tuz biber ekmeyeyim acık da sevindireyim der gibi yapıp gurney i öldürüyor mu tabi ki hayır. adam seri üretime geçmiş. kitap yazmak için her seferinde karakter mi uydursun. dönüp dolaşıp aynı karakterin benzeri adamlara hayat mı versin. hayır tabi ki. aynen devam diyor ve sadece bir iki kurşun darbesi aldırıyor gurney e.
her fırsatta emeklilik hayallerimizi boşa çıkardın tripleri yapan karısının eline kozu da verip ahan da paçayı zor kurtardın artık bu işleri bırakırsın gari dedirterek kitaba noktayı koyuyor ve bir mutlu sonla daha ayrılıyoruz boynumuz bükük.
AKLINDAN BİR SAYI TUT - ŞİMDİ BIRAK
aklından bir sayı tut. john verdon denen amca hayatı boyunca reklamcılıkla uğraşmış sonra da emekli olmaya karar verip münzevi bir hayata çekilmiş akabinde bakmış olmuyo keşke bizim de şuralarda bir seri katilimiz olsa diyerek kitap yazma sevdasına düşmüş amerikalı bir romancıdır.
kapitalizmin de özü serbest piyasa anlayışıyla herkes yapınca oluyo ben de deneyecem tribiyle kendi seri katilini kendin yarat peşine de bir dedektif tak düşüncesiyle yola çıkılmış bu ilk kitapta yazarın ilk kitabı yani kitaptaki karakterin karısının tabiriyle belki de dünyanın en iyi dedektifi olan emekli dedektif gurney olayın içine dalar yeni bakış açıları sunar psikolojik değerlendirmeler yaratır ve davayı çözer.
Yazar gerçek hayattaki emekli kişiliğinin bir yansıması olarak roller yüklediği canı sıkılan emekli dedektif gurney üzerinden yaşadıkları dağ evini doğayı kişileri falan anlatmaya girer ki edebiyat parçalayarak sanırsın ki bir dostoyevski bir hugo bir balzac olmuş kitabı şişirmektedir. bu durum bir süre sonra kabak tadı verir ki benim üzerimdeki etkisi direk uykuya dalmam olmuştur. betimlemeler tanımlamalar rus edebiyatına taş çıkartmak isterken göz çıkartmaktadır. sıkılmaktan esnemekten gözümüzden yaş gelmekte ama okumak ve sonucu görmek için karda bata çıka yürümeye benzer şekilde ilerlemekteyizdir.
ha babam de babam sonuca yaklaştığımız vakit yaratılan güzel bir teorinin sözüm ona dünyanın en iyi dedektifi olması muhtemel gurney tarafından yumurta yere düşüp çatladıktan sonra çıkan sesten sonra fark edilebilmesi içimize fazla yağlı baklava gibi oturmuştur.
her şeye rağmen güzel bir finali hak ederiz herkes ölür biz de seyrederiz diye beklerken vay arkadaş kurşunlardan ve de oklardan sıyrık bile almadan kurtulan bir cüneyt arkın misali karakterlerin hepsi hayatta kalmayı başarır ve bizi kocaman bir offfff demeye sevk eder.
yazarın ikinci kitabı çıkınca anlarız ki karakterler ona daha çooook lazım olacaklardır ki bu nedenle ölmemektedirler.
karıştığı olaydan dolayı ölümün ucundan dönen gurney e karısı bazen içten içe bazen alenen sitem ederek noldu hani emekli oldundu ve biz doğa içinde doğa için yaşayacaktık tripleri yapsa da dedektifimiz ya valla bi kerelikti gevelemesiyle yarım elma gönül alma yapıp ikinci kitaba selam çakar. biz de deneysel edebiyat yapan bu amcanın kitabına du bakalım nolcek merakımızla devam ederiz.
kapitalizmin de özü serbest piyasa anlayışıyla herkes yapınca oluyo ben de deneyecem tribiyle kendi seri katilini kendin yarat peşine de bir dedektif tak düşüncesiyle yola çıkılmış bu ilk kitapta yazarın ilk kitabı yani kitaptaki karakterin karısının tabiriyle belki de dünyanın en iyi dedektifi olan emekli dedektif gurney olayın içine dalar yeni bakış açıları sunar psikolojik değerlendirmeler yaratır ve davayı çözer.
Yazar gerçek hayattaki emekli kişiliğinin bir yansıması olarak roller yüklediği canı sıkılan emekli dedektif gurney üzerinden yaşadıkları dağ evini doğayı kişileri falan anlatmaya girer ki edebiyat parçalayarak sanırsın ki bir dostoyevski bir hugo bir balzac olmuş kitabı şişirmektedir. bu durum bir süre sonra kabak tadı verir ki benim üzerimdeki etkisi direk uykuya dalmam olmuştur. betimlemeler tanımlamalar rus edebiyatına taş çıkartmak isterken göz çıkartmaktadır. sıkılmaktan esnemekten gözümüzden yaş gelmekte ama okumak ve sonucu görmek için karda bata çıka yürümeye benzer şekilde ilerlemekteyizdir.
ha babam de babam sonuca yaklaştığımız vakit yaratılan güzel bir teorinin sözüm ona dünyanın en iyi dedektifi olması muhtemel gurney tarafından yumurta yere düşüp çatladıktan sonra çıkan sesten sonra fark edilebilmesi içimize fazla yağlı baklava gibi oturmuştur.
her şeye rağmen güzel bir finali hak ederiz herkes ölür biz de seyrederiz diye beklerken vay arkadaş kurşunlardan ve de oklardan sıyrık bile almadan kurtulan bir cüneyt arkın misali karakterlerin hepsi hayatta kalmayı başarır ve bizi kocaman bir offfff demeye sevk eder.
yazarın ikinci kitabı çıkınca anlarız ki karakterler ona daha çooook lazım olacaklardır ki bu nedenle ölmemektedirler.
karıştığı olaydan dolayı ölümün ucundan dönen gurney e karısı bazen içten içe bazen alenen sitem ederek noldu hani emekli oldundu ve biz doğa içinde doğa için yaşayacaktık tripleri yapsa da dedektifimiz ya valla bi kerelikti gevelemesiyle yarım elma gönül alma yapıp ikinci kitaba selam çakar. biz de deneysel edebiyat yapan bu amcanın kitabına du bakalım nolcek merakımızla devam ederiz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)