YENİLMEZLER - SÜPER KAHRAMANLAR DA HATA YAPAR TEMALI AKSİYON FİLMİ

yenilmezleryenilmezler. ultron çağı. niye yenilmezler denmiş. çünkü yalan değil. adamlar yenilmiyo. her seferinde mi acaba diyoruz ama yok yine yenilmiyolar. uzaylısı zuzaylısı ölmüşü dirisi yenemiyo. deneyen geri kaçıyo.
bi avuç süper kahraman aslında bunlar. bakmayın her gün bir yerlerde dünyayı kurtardıklarına. onlar da duygu sahibi. valla bak. filmde gözümüzden yaş getirtmek için o kadar uğraşmasalar inanmazdık tabi ama onların da duyguları var. bi kere süper olmayı onlar seçmedi. sorumlulukları çok fazla. her gün çok zor kararlar vermek zorundalar. başkalarının hayatı hep onlara bağlı. gece yok gündüz yok. özel hayat yok. vay anaaaaaam. acınası. 
hollywood un her hikayesinde olduğu gibi süper kahraman uyarlamalarının bu versiyonunda da dünya çok vahim durumda. ama bu sefer kurtarmak için bir kişi yetmiyo. iki?? üç??? ı ıh. ben tam sayamadım ama o kısmı atlamışım esnerken 9 10 kişi varlar. bizler sakin huzurlu mutlu mesut hayatlarımızda üç kuruş para için günde en az 8 saat çalışmak zorunda kalalım ve de mutluluğumuz daim olsun diye ezilmiş halkların sesi olan yenilmezler lüks şatafat şaşaa konfor teknoloji bedava tıbbi tedavi ekmek elden su gölden bir hayat sürerek bizi koruyorlar.

visionişte yine böyle yorucu bir günün akşamında beyin bulandırıcı bir yeniyetmenin marifetiyle oh tanrım ne yaptım ben cümlesinin duyulmasına vesile olan olaylar dizisi başlar ve yalan rüzgarı gibi uzuuuuun süre devam eder. orta yaş krizine tutulmuş dünyalı dünya kurtarıcıları ve de zuzaylı abimiz ki o da dünyalı yengeye aşık yoksa sanmam yani önce boku birbirlerine atarak ayrılır sonra da telafi etmek için kıçlarını yırtarak birleşirler. birlikten kuvvet doğar olayının yarattığı sinerji ile bir de yeni bir karakter ortaya çıkartırlar ki onun da ne menem olduğu muhtemelen bir sonraki filmde anlaşılacaktır. yeniyetme gençlerin öfke nöbeti geçirip dünyaya savaş açma hikayelerini robota evet robota anlatmaları robotta bile göz yağına neden olur ki ne de olsa o da canlı ağalar. ortamdaki psikolog eksikliği o kadar fazla hissedilmektedir ki imdada yeşil dev hulk yetişip öfke brifingi verir. tabi ki yeşil ve asık bir surat gören ırkçı insanlar onu dinlemek ondan feyz almak onu anlamaya çalışmak yerine ona kötü kötü bakınca çok üzülür. oyuncakları kırar döker. 

ultronyaşayan her canlının özellikle ajda pekkan başta olmak üzere en büyük hayali ölümsüz bir bedendir ki filmin kötü adamı yazılım demek daha doğru olur kötü yazılımı ki bütün yazılımlar gibi kendine beden yapmak ister. zuzaylı teknolojisi elinin altında olduğu için gerekli materyal temin edilerek işe koyulur. uppss. neyi unuttuk. uzun saçlı ve seksi erkek bir tanrı. tanrı verir tanrı alır. tabi bonkör olduğu için bir de muhtemelen bir sonraki film onun ki olacağından kendi filmine kapı açmak ve filmin bedavadan reklamını yapmak için bedene hayat verir thor. yeni bedende ki şahsı şövalye filmindeki çıplak şair tiplemesiyle hatırlarız ki aradan geçen yıllar onun da meme kaslarına katkı yapmışlar olarak karşımıza çıkar. 

kötü yazılım ve iyi yazılım kapışmasının yanı sıra masumları kurtar derneği üyeleri işlerini icra ederken dünya bir kez daha kurtulur. ne dünyadır arkadaş. türk filmlerindeki kötü adamların elinde oyuncak olmuş baş karakter gibi her gelen mıncırır durur. bu arada sözüm ona dünyalı süper adam nerde acep. yarasa adamla kavga ediyolar galiba. 

kim dost kim düşman belli değil bir ortamda çıplak şair ve yeniyetmelerden yeni bir ekibin kurulması için süreç başlar. eskiler emekli olmanın yakın olmasıyla ilgili laflar sarf etse de biliyoruz ki hollywood buna asla izin vermeyecek.

ÖZET:TATİLİ UNUTAN YAŞLI TİPLERE, HOLLYWOOD DAN BİR BREAK VER DİLEK TAŞI.

DİRİLİŞ - ABD TARİHİ BELGESELİ TADINDA DOĞADA HAYATTA KALMA YÖNTEMLERİ FİLMİ

leonardo dicapriodiriliş. dicaprio abimizin bize vahşi hayatı öğrettiği ayı terbiyecisi rolündeki filmidir. 
united states of patates in yani nam-ı diğer amerikanın sömürgeleştirme ve insan hakları sindirimi konularında başı çektiği dönemin içinden bir hikaye anlatan filmde yerlilerin hor görüldüğü ortamda bir kız sevdim elimden aldı felek türküsünü söyleyerek ortalıkta dolaşan dicaprio yerli sevdiğinden olma oğlunu beyaz ırkın arasında kabul görmesi için yanına almıştır. ancak çikolatanın henüz icat edilmemiş olması ya da avrupadan henüz getirtilip topluma kakalanmamış olması nedeniyle insanların koyu renge önyargılı yaklaşmalarından mütevellit dicaprio nun oğlu da beyazlar arasında pek sevilmez. üstelik siyah sevici olması vesilesiyle dicaprio da çok cana yakın addedilmemektedir. böyle bir ortamda yerlilerin topraklarına olan yağmaya katkıda bulunarak geçinmeye çalışmakta olan baba oğul lemony snicket 'ın talihsiz serüvenler dizisine taş çıkartacak olaylar zinciriyle kışın ortasında doğaya tabi tutulurlar. 

leonardo dicaprioortalıkta cirit atan kafa kazıyan yerlilerden tutun kışın bastırmasının karınlarındaki zilleri harekete geçiren aç kurtlardan kış uykusu için yatak seçimine çıkmış ayılara kadar her nevi mahlukatın bulunduğu ormanda dicaprio abimiz tek başına kimsenin sevmediği oğlunu da geride bırakarak ben diyeyim gezmeye senarist desin ava çıkar. vitrin vitrin dolaşıp son model yataklardan seçmek için günlük doğa yürüyüşlerinin ortasında rastladığı ayı ailesinin anneleri tarafından hacamat edilene kadar hırpalanıp kendisine daimi olarak sırt dekoltesine veda etmesini sağlayacak izler bırakıldıktan sonra son bir gayretle yıkılmadım ayakta olamasam da nidalarıyla çıkarttığı tüfek bıçak allah ne verdiyse artık ayıya dalan dicaprio ne yapıp edip ayının altında kalmayı başararak ayının hakkından gelir ve kendinden geçer. zevkten değil tabi.

sonra her koyunun kendi bacağından asıldığı ölen ölür kalan sağlar bizimdir anlayışının hakim olduğu düzende olunmasına rağmen ormanın kitabını yazmış dicaprio ya muhtaç ekibin geri kalanı ve kıt zekalı oğlu dicaprio yu aramaya çıkar. ayı yavrularını bulunca dicaprio yu da bulup ayının altından çıkartırlar. ayının yüzüne gözüne sırtına boynuna demeden her bir yerlerine bıraktığı hatıraları dikmek ekibin patrouna düşer ve de vicdan azabından karın tokluğuna çalışmaya razı olmak da senaryo gereği oradaki tıfıla düşer. 

leonardo dicapriokara kışın ortasında kimsenin bilmediği bir coğrafyada yaralı bir adamla ilerlemek zor gelince patronun para verecem kim bakacak bu adama demesiylen filmin kötü adamı olma yolunda burun farkıyla ilerleyen ve de neeeyyyy biri para mı dedi inlemesiyle olaya dalan 'il brutto' tıfıl ve oğulla birlikte dicaprio nun gözetim işini üstlenir. ekibin kalanı gider gitmez dicaprio dan kurtulup yola devam etmenin yollarını arayan il brutto dicaprio nun gözü önünde oğlunu öldürüp yerliler geliyo diyerek tıfılı da ayartıp dicaprio yu mezara koyar ve giderler dicaprio yu bırakıp. ölmeden mezara koydular beni türküsünün tınısında öldürmeyen allah öldürmüyor dedikleri bu olsa ki kedi gibi dokuz canlı dicaprio abimiz mezardan sürünerek çıkar ve diriliş başlar. 

leonardo dicapriokarısının hayali yanı başında oğluyla vedalaşıp siyuların kızını fransızların elinden kurtararak hayatta kalma biletini cebine atar. sağ kalmak için çiğ balık da yer çiğ bizon da hatta tarık akan misali atı yarıp içinde de yatar. sonuçta kendisini bulan patron onu kaleye getirdiğinde il brutto çoktan patronun zulasını patlatmış yola revan olmuştur. iki tas çorba içip sabah ayazında sıcak su banyosu yaparak peşine düşen dicaprio sanki 10 gün önce ayının dötünü başını pandiklediği adam değilmiş gibi intikaaaaam nidaları eşliğinde patronla beraber sürek avına başlar. bölgeyi en iyi bilen kişi dicaprio olduğu için hemencecik bulur il brutto yu. amma ve lakin genç patron kafa derisini kaptırır ve şahadete erer. karşılıklı mertsizlik kuralları çerçevesinde kapışan iyi ve kötü birbirlerinin orasına burasına bıçaktır baltadır saptır parmaktır demeden saplayıp durur. son sözü söylemek ortamın ağaları siyulara düşer ki il brutto ikinci kez kafa derisinin yüzülmesi duygusunu yaşar. dicaprio daha önce kaptığı bilet sayesinde ortamdan uzaklaşırken bizlere son bir bakış atar ve şöyle der. eee ne yapacam ben şimdi..

oscar istiyorum

ÖZET: ALMA SİYUNUN AHINI, ÇIKAR AHESTE AHESTE.

ÖNERİ: Eğer bir ayıyla karşılaşırsanız kendinizi savunmak için aşağıdaki videoda olduğu gibi yapın.



SPECTRE - İÇİ BOŞ BİR AKSİYON 007 BOND FİLMİ

james bond
james bond. 007. önünde kendisinden daha genç ergen seksi 21. yüzyıla uyumu tamamlanmış modeller varken ingilizlerin "ohhh no no no biz alaturka severiz" anlayışıyla günümüze devr olmuş ajanların piri kadınların sirenidir.

kadınlar arabalar ve silahlar üçgeninde gezen bi sürü filminden sonra ne bekliyorduk ki bilmem yenisi de yaptılar ve biz de izledik. tahmin edin ne oldu. bütün mevzu yine kadınlar arabalar ve silahlar üçgeninde döndü. sanırsın bermuda şeytan üçgeni.

kişisel bir hesaplaşma olduğu anlatılan sonra nedense dünyanın sonu ile ilgili bir mevzuya dönüşen bir olayın meksika ayağıyla başlar film. her karesinde gözümüze sokulan önemli olan boyu değil işlevi manalı silahlarıyla goccccaaa binayı havaya uçurup ceketinin düğmesi bile açılmadan adam kovalar bizim 007. uçana kaçana sıkaraktan cephanesi hiç bitmeyerekten dolaşır gelir patronun karşısında boyun büker. noldu. nooollduu. işte özel sektörün dezavantajı.


andrew scotto ara bir de ne görelim. kötü adamlığıyla nam salmış kendisini ben kötü adamların napolyonuyum diye tanıtan nuri alço girmesin mi içeri. şaka şaka. onu diyen moriarty. içeri giren de o. haaa bu bir türk filmi olsaydı ki olabilirdi daha az bütçe daha salak mekanlar biraz daha ucuz bir yapım bir de özcan deniz oynasaydı olabilirdi ama olmadığı için nuri alço rolü kapamadı. kim kaptı. c. evet evet. adı c. ekstra havalı di mi. yani düşünün bir. dünyanın ipini çekecek kuvvette bir adamın bütün istihbaratın kralı olan bir adamın bütün derken dünyayı kastediyorum henüz marstan bi şey gelmedi dünyanın diyorum bak. adı neyyy. c. wouuuuwwfffș. yıkılıyo ha.

zaten ilk görüşte aşık olmadıysa kesin düşman olur diye bildiğimiz bond adama ayar olur. bi de hakkında torpille geldi buralara falan denilince kafasında bitirir adamı. bitirir derken umursamaz ve de kaale almaz ama meğerse herifçioğlu ülkerin reklamlarında dediği gibi kaliteyi uzaklarda aramayın tadında simyacıdaki gibi aramaya kendi çöplüğünden başla hesabı köstebeğin yol almışı çıkar. bizim bond da olaya nasıl dahil olduğunu ve de bond un kendisini nasıl bulduğunu hiç anlayamadığımız bir adam sayesinde filme kendisi adına katkı yapacak olan dişiyi aramaktadır.
araba yarışları geleneğine uygun olarak bir aston martin in daha harcandığı kovalamacanın ardından dünyadaki her şeyi bilen ingiliz istihbaratının ulaşamadığı ama google da arasan bulursun mantığıyla basit bir bilgiyi öğrenir ve fas a gider yeni partneriylen. bond şansı burada da karşımıza çıkmakta ve mickey mouse esprisine iki kere gönderme yaparak küçük fare aracılığıyla koordinat düzlemi dersimizi tamamlamış olmanın gururunu yaşamaktayızdır.

daniel craig
trenle seyahat için evden özellikle getirtilmiş kıyafetler ve her ortam için ayrı ayrı bulundurulan güneş gözlükleriyle birlikte silah eğitimi kursu tamamlanarak veliaht irisi düşmanın saldırısı bölümüne geçtiğimizde bütün trenin baştan sonra harap olmuşken kavga arbede ortamı süregelmekte iken daha az önce dolu olan trende kimsenin olmamasına şaşırdık mı. ı ıh.

eyy bond. eyy 007. yaşlanmışın. paslanmışın. adam seni ne dövdü ya la. bi dövdü ya la. anaaam. filmin başında barnaklarıynan göz çıkaran veliaht irisi ayağına dolanan iple trenden havalanınca ne zamandır aralarındaki yakınlaşmanın yatak sahnesine dönüşmesi an meselesi olan çiftimiz arayı kapatmak istercesine yenilen dayakların bile önemi olmadığını öğretir bize. ama işte bond budur. ne olursa olsun ne kadar dayak işkence vs. bunlar teferruat. silah at avrat. olay bu. tabi burada atı aston martin oynamış. halbuki mustang de giderdi.

çölün ortasında ne beklediklerini bilmeden kendilerini birilerinin gelip almasına şaşırmadan işleyen süreçte ortama silahsız dalarak erkekliğin tavanını ifa eden 007 hata yaptığını anladığında kulak bölgesi civarinda delik oluşmuştur bile. çocukluktaki duygusal travmaların kötü adamlar yarattığı teziylen babamı kaptın ben de seni öldürecem ağlașmaları filmin kötü adamı olmak için bile yetersizken aklımızda django daki bol gönüllü alman olarak yer etmiş christoph waltz a hiiiiiiç yakışmaz. yüksek alarmlı saati sayesinde bizi bu iğrenç sahneden ve getirilerinden kurtaran bond açık alandaki vurulamazlık becerisiyle adeta türk filmlerine taş çıkartır. anında helikopterle savaş çığlıkları atarak memleketine dönen 007 filmin 2. kötü adamı konumuna inen c yi afişe eder. c. ah ya. c. ne kadar da hicivli. hem o nasıl bir ölümdür ya. ayağım kaydı 171. kattan düştüm diye bi ölüm mü olur. adama yakışan bu mudur. c. pehhh.


christoph waltz
sonrasında bizim bol yürekli alman yine ölmemiş bond u aşk hayatından yakalamak üzere zaten yıkılması uzun zamandır planlanan eski istihbarat binasına çekmiş binaya bombeler yerleştirmiş ve de patlatmıştır. peki sorarım size. binaya belediyeden yıkım izni çıkalı bu kadar zaman geçmiş olduğu halde hangi yarım akıllı binanın altına tekne bağlar. üstelik bir değil. iki değil. kaç tekne. tekne de bizim fış fış kayıkçı teknelerinden değil ha.
ayriyeten öldürmek için işini sağlama almış bir adam niye 3 dakika diyerek olayı uzatsın bu biiiiir. testere filmi mi lan bu. dişiyi zaten öldürmeyi plânladıysan adamın ruh halini inciterek onu olduğu yere mıhlamak adına niye öldürmedin ikiiiii. hadi öldürmedin bağladın sakladın bond buldu koltuğuna bi patlayıcı yerleştir be abi bu da üüüüç.

mutlu sona ulaşmak için gereken kötü adamın ölmesini görmek mi acaba derken bond un patronunun beylik lafı karşımıza çıkar. öldürme yetkisi aynı zamanda öldürmeme yetkisidir. ve de öyle olur. olmasa bu cümlenin senaryoda işi ne. bond bol yürekli almanı vurmaz. emeklilik dilekçesini yazar. basar gider.

ÖZET: BOND EMEKLİ OLDİ Mİ, ISSIZ ACUN KALDİ Mİ.

KARMAKARIŞIK - ERGEN VE KUŞAK SAVAŞLARI MİZAHİSİ


karmakarışık. bilinen rapunzel hikayesini daha az bilinen bir hale getirmek için karmakarışık bir bakış açısı ile önümüze koyan hollywood filmi.



yeni hikayede ki en önemli değişiklik kötü kadının yalnızlığını gidermek için değil de sonsuz gergin cilt uğruna senaryoya kattığı bencillik. hikaye özellikle bencil kadın kötü kadındır anlayışını zihnimize sokmaktadır. ayrıca kapitalist düzenin tekerine acayip çomak sokacak fikirlerle dolu olması masal olması nedeniyle göz ardı edilir. düşünsenize. bir çiçek var. ve o çiçeğe şarkı söyleyerek gergin bir cilt kalıcı güzellik elde edebiliyorsunuz. aklıma direk ajda pekkan geldi. yeminlen. bu kadar makyaj malzemesi üreticisi petrokimya endüstrisi zenginleri petrokimya endüstrisi işçileri hep aç kalır. işsiz sefil olurlar.



hikayede esas kız tesadüfi bir şekilde kralın kızıdır. esas oğlan ise hırsızın çapulcunun tekidir. türk filmlerinde bile rastlanmayacak bir senaryo ile yolları kesişir. kapatıldığı kulede can sıkıntısının doruklarında gezinen ergen kızımız yakışıklı olmasa acaba suratına bakar da o kapıyı açar mı diye sorguladığımız ergen erkek ile ilk görüşte aşk oyunu oynamaktadır. oyun alanının sınırlarını genişletmek isteyen erkeğin ısrarlarıyla gözü açılan kızın üzerine hey hey leri gelir. bir isyan bir feveran kuşak çatışması vs. vs. ondan sonrası malumunuzdur ki kızın prenses olduğu ortaya çıkar ve mutlu son.


iyi de adam hırsız. adam çapulcu. adam marjinal. sen kocaaaa kralsın. yıllarca kızını arayıp bulamadın. bekledin buldun. kısmeti bu mudur? yok mu komşu krallığın hepsi yakışıklı olmak zorunda olan bir veya bir çok prensi. adaylar sıraya girsin. kapışsın. ulen keloğlan masallarında bile bir kızın talibi 1000 kişi. nasıl bir krallık bu.


ÖZET: İKİ ERGEN BİR OLUNCA, KRALA SHIT YEMEK DÜŞER.

TAHT OYUNLARI - ŞİMDİ VE DAİMA ENTRİKA DİZİSİ

Taht Oyunları
taht oyunları. açlık oyunları değil. taht oyunları. tabi sonuç olarak burada da yaşayanların çok azı tok ve de sağlıklı ama olsun. o başka hikaye. en azından o hikayede zombiler yok.

tabi taht deyinde de sakın kimse birileri ne güzel kurulmuş oturuyodur falan diye düşünmesin. oturan ölüyo. tahttaki kılıçlar mı batıyo yoksa lanet mi var bilinmiyor. bilinen herkesin istemesine rağmen yine de sen oturmaya devam et yavrum deyip tahtı 12 yaşında çocuğa bırakmaları. tamam casillas da real madrid kalesine genç yaşta geçti. onun da rakibi çoktu. o da çok desteklendi. ama yazık la. ölecek çocuk.
mevzuya devam. taht oyunları dizilerin en uyarlamasıdır. kitapla ilişkisini uzun süre birlikte götürmüş 5. sezonda biraz raydan çıkmış şimdi yeniden raya oturmak için 'hız' filmindeki keanu reeves gibi herkesi aynı tarafa oturtarak denge sağlamaya çalışmaktadır. aman takipçiler kopmasın izleyenler üzülmesin para akışı kesilmesin gibi hollywood vari dertlerden ötürü olsa da bu durum bize uyar.

diziler fani kitaplar baki ajda pekkan forever.

Ak Gezen
6. sezonu iple çektiğimiz şu günlerde öğrenmekteyiz ki zombiler saracakmış dört bir yanımızı. sanki eksiklerdi. filmde ki herkes yaşayan ölüyü oynuyodu zaten. o kadar entrikanın içinde kurşunun gerçi o devirde kurşun yok okun ne taraftan geleceği belli değil. para içinde yüzen en aslan kral bile bokunda boncuk ararken yedi oku böğrüne böğrüne. hayat bu. nerde ne zaman karşınıza ne çıkacak belli olmaz. diziye ne esas adamlar ne de figüranlar yetmez oldu. baktılar bu iş çığrından çıkıyo biz en iyisi eskileri diriltip ekonomi yapalım dediler. e ne de olsa ortalıkta zombilerin anlamsızca dolaştığı yapımlar tavan yaparken bir kaşık bal daha çalıp izleyiciye... beöufff... neyse... yeter bu kadar zombi.


Drogonişleniş ve karakterler çok cool ve de birbirinden o kadar farklı ki insan o coğrafyada ırkçı olacam dese ömrü yetişmez. gelin en iyisi birlik olun. tek bayrak tek dil tek din yapalım şu işi. ama yoook illa birileri karşı çıkacak. bu öyle bi karşı çıkış ki evcil hayvanını kapan arenaya koşuyo arkadaş. bi sakin olalım falan ı ıh.. evcil hayvan da küçük bir şey olsa ya la. ağzından lav damlıyo resmen.


şimdi yazar amca bu kitapları dizinin hızında yetiştiremezse ki 6. sezon 5. kitabı anlatıyor olacak o da son kitap zaten. daha 6. kitap çıkmadı. buradan da şu çakallığı düşünebiliriz ki 3. kitaba yaptıkları entrika gibi 5. kitabı da iki sezona yayabilirler. bekliyciiz. görüciiz.

ÖZET: GÜZELLİĞİN ON PARA ETMEZ, ŞU BENDE Kİ AŞK OLMASA.


TEOMAN - EGOSANTRİK MÜZİSYEN

teoman
teoman. çok acayip bir sesle karşımıza çıkıp daha da acayip bir  back vokalle kulaklarımızı çınlattığı günden beri sürekli üreten ve kalp ritmi gibi bir iniş bir çıkış yaşayarak yaşatarak bugüne gelmiş müzisyendir.

gazeteciyi yumruklayıp şöhretin iyisi kötüsü olmaz anlayışını her sivri zekalının aklına kazımış bu durumdan da hiç hoşlanmamıştır. bir röportajında "bana kalsa şu sokaklarda rahatça yürüyebilmek için ünlü olmayı istemezdim. hiçbir şey düşündüğüm gibi değilmiş." diyerek bizi kendisine bir kez daha hayran bırakmıştır.
teoman
böyle sözler yazabilen bir adam kolay kolay yitmez dediğim zamanları hatırlıyorum da onun dokundurmaları tam aranılan taşı gediğine koyma durumuydu. sonrasında alkolün aşırı kullanımının sonuçlarına dair ailelerin kendisini kötü örnek göstermeye başlaması şahsın ne idüğü belirsiz ne varsa kullanmasıyla yakın zaman dilimlerindedir ki iticilik ve üretememezlik baş göstermeye başlar. müziği bırakıyorum dediği zaman ağız dolusu sövdüğüm, sorumluluklarının yalnızca kendi egolarına hizmet etmek için var olmadığının farkına ne zaman varacağına kafa yorduğum da olmuştur. sonra amaaaan her şeyi ben mi düşünecem deyip unuttuğum da. geri döndükten sonra yaptığı işleri pek takip edemesem de müzik yapsın yeter.


ÖZET: KARA BASMA İZ OLUR, TEOMAN'DA NAZ OLUR.

JiM CARREY - NEVİ ŞAHSINA MÜNHASIR BİNBİR SURAT

jim carrey
jim carrey. kendisiyle tanışıklığımız uzun yıllara dayanır. gençliğimde idolümdü desem yeridir. orta gençliğimde onun komedi rollerinden sıyrılıp dramayı tercih etmesi, mi acaba?, yoksa? gibi sorularla boğuşmamıza neden olmuş lakin bu işi de layikiyle ifa ettiğini görerek bir ohhh çekmişizdir. geçen zamanın televizyondan koparttığı bendenize ait bünyede hala ondan o kadar esinlenme vardır ki izleri bakidir.

ben kendim ve sevgilim
kendisi için hollywood un binbir suratıdır desek alınacak gocunacak kimseyi bulamayızdır. girdiği her rolde hisseli harikalar kumpanyası gibidir. komediyi de dramayı da kendisini beğeniyle izleyen ya da izlemeyen ya da hiç izlememiş olan seyirciye en nitelikli biçimde ulaştırır.

genel olarak oynadığı rolleri içinde bulunduğu yapımı söz konusu senaryoyu beğenmemiş bile olsanız jim carrey nin oyunculuğunu ve aldığı role hayat verişini fark etmeden beğenmeden hakkını vermeden geçemezsiniz. 
wolverine
bunca büyük bir hayran kitlesi oluşturması üçüncü dünya ülkelerinde renkli televizyonun keşfine ve doksanlar kuşağının sömürme anlayışına paralel olarak gelişmiş gibi gözükse de jim carrey nin, içinde ortaya çıkartmayı özlemle beklediği rollerin bulunduğu engin bir kitap olduğu da yadsınamaz.

maskeçizgi roman uyarlamalarının deliler gibi izlendiği bu çağda nevi şahsına münhasır adamımız maske ile birlikte ninja kaplumbağaların yanında ülkedeki renkli televizyon seyircisinin öncülleri olan doksanlar kuşağının böğrüne yerleşmiştir. bir de pizza bu sıralamada üçüncü sırada gelir ki onu da süper kahraman saysak olur yani.
her hollywood çalışanının yaşadığı olumsuzluklardan nasibini alma eğilimi sürecinde kendisi de yer almış hayranlarını zaman zaman üzmüş bazen ağlatmış uzun süre ortada görünmeyince unutulmuş depresife bağlamış sonra anka kuşu misali küllerinden doğmuş buradayım uleyyyn diyebilmiştir.


ÖZET: BEN GİDERİM ADIM CARREY, DOSTLAR BENİ HATIRLASIN.

İYİ BİR DİNOZOR OLMANIN SIRLARI FİLMİ

göktaşı
animasyon severiz dedik ama film neresinden tutsan dökülüyor. tek eğlenceli sahnesinin göktaşının dünyayı es geçtiği sahne olduğunu söyleyebilirim. orada bile sıkıntı var aslında. durduk yere hareket kazandırılmış bir göktaşı zaten işini istemeye istemeye ancak o kadar yapabilirdi. motivasyon eksikliği bence ki zaten bütün film bunun üzerine kurulu. korkularınla yüzleş, gaza gel, bırak her şey hayallerinin ötesindeki gibi olsun. ya tabi. sen dinozorsun senin için söylemek kolay. ayrıca hangi çağda etçillerle otçullar kanka oldular da uçanlar düşman oldu. hani istikbal göklerdeydi. artık kimse pilot olmak istemicek. neyse.
etçiller
ateş böceklerinin bu kadar itici gösterildiği bir nefesle ateşe geldikleri başka film var mı acaba? babasından öğrendiklerini iyi uyarladı 'iyi bir dinozor'. insan yavrusunu da öyle hohlayarak ayılttı ki bu tarihteki ilk suni teneffüs olarak kayıtlara geçirilsin.
kendisi muhtemelen doğa ananın doğal seleksiyon dersinden kalması muhtemel en kuvvetli aday olarak en büyük yumurtanın içinden en küçük olarak adeta bir ninja kaplumbağa şeklinde ortaya çıkmış ve de annesi bile sevimliliğini söylerken pinokyo gibi burnu uzamıştır. ama annedir sonuçta. sever de yer de.
iyi bir dinozorbizim aile boyu her biri ayrı ayrı 'iyi bir dinozor' olan dinozorlarımız çiftçilikle geçinen orta halli bir ailenin bireyleri olarak muhtemelen bugün ki yunaytıd sıtates of patates topraklarında yaşamaktadırlar. bunu bizonlardan ve mısırlardan anlamak mümkün. ayrıca endüstriyel düzenin kapitalist dayatmalarının başını çeken mısır sebzesinin ekimi dikimi işleri ile uğraşmakta olup daha oooooo yıllardan insanların gözünü açmışlardır mısır şurubu konusunda.
poppabir kış artı bir kış daha bir kış geçti bir kış daha diyerekten kendilerine öğretilen (!) bütün yaşam döngüsünün mısır hikayesinden ibaret olduğunu sanan dinozorlar babacan tavırlarla zor kararlar alarak yavrusunu yola getirme görevi yüzünden ölüp giden babanın kalan işleri yüzünden sefil hayatın kenarına sürüklenirler.
bu arada kendini bulma arayışında olduğunu bilmeden yollara istemese de düşen iyi bir dinozorumuz nihayet kendini bularak eve döner. ve de mutlu son olur. mutlu son nasıl olur? onu bile bilmeyen dinozorlara hollywood bunu da öğretir.
en sıkıcı özelliği filmin 3d olması. gözlükle izlemek zorunda olmak gözlüklüler alınmasın ama harbi zor ve sıkıcı. kafanı geri atsan olmaz. elini yanağına dayayıp yandan izlesen olmaz. illa sırtına raptiyeyle cıbık montelenmiș çin askeri gibi dimdik izlemeye mecbursun filmi. beuöfffff...

ÖZET: BİR ELİN NESİ VAR, DİNOZORUN İYİSİ VAR.

SEVERUS SNAPE - BİR GİZLİ KAHRAMANIN TRAJİK AFİŞE OLUŞU

alan rickman
Öncelikle şunu belirtmeli. Kendisi adamın dibidir. Hatta adamın başıdır. Adamın ortasıdır. Adamlığı yazmıştır. Olunması gerektiği gibi adamdır. Nasıl adam olunması gerektiğinin tüyolarıyla bezenmiş zat-ı mükemmeldir Severus Snape.
Herkes gibi yaşadığı ergen sorunları ve dışlanmışlık nedeniyle verdiği yanlış kararlar sonrası mahkum olduğu bir dövme yüzünden hayatı kararmıştır. Yaptığı hataları geri almak için işinde kendini ustalaştırmış çağın büyücüsü denilen adamın bile içini okuyamadığı birine dönüşmüştür. Bu dönüşüm her şeyden çok kişiliğine zarar vermiş onu asosyal ve itici bir adam görüntüsüne sokmuştur. Çizgi roman kahramanları gibi işleri perde arkasından gizlice dikkatlice ve aşırı zekice halletmiş her ne kadar iyi adam olsa da kötü adam etiketi üzerine yapışıp kalmış ve de bununla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Dünyanın en çok sevip saydığı adamlardan birini, kendi akıl hocasını, gizli sığınağını, konuşabildiği tek adamı, can dostunu, kötü yollardan dönüş biletini, kendi eliyle öldürmek zorunda kalması üstelik bunun bir zorunluluk olarak aynı kişiden talep olarak gelmesi hayatının en acıtıcı olayıdır. Gönlümüzde taht kurmadan evvel ısrarla kabul etmekten imtina ettiğimiz süper ötesi karakteriyle bizleri kendisine hayran ve de kendisinden mahrum bırakmıştır.
kahramanOnun kendisinden önceki bütün büyücülere taş çıkartacak hayat yaşadığını hollywood un kaleme aldığı çeşitli milletlerden süper ajanlardan daha süper ajan olduğunu söylemek kesinlikle doğru olur. Dayandığı acılar yaşadığı ızdıraplar ve katlandığı asosyal yaşam biçimi ile dışlanmışlık 007 nin bile belini bükerdi orası kesin. Ne de olsa 007 kadın olmadan yaşayamaz.
gizli aşıkBir uydurmaya göre ölene kadar kadın nedir bilmemiş, düştüğü kötü yol hayatına anlam katan tek kadının ölümüne neden olduktan sonra o yoldan uzaklaşmak için gereken ne varsa yapmaya hazır hale gelmiştir. Başka kadınlarla hiç anılmamış olması derhal göz ardı edilebilecek bir ayrıntıdır.
Sonuç olarak son anda da olsa hayatını ne için adadığını anlatmayı başarmış ve kendisini kahraman yapabilmiştir.

ÖZET: SEVERUS SENİ SNAPE

TERS YÜZ - DUYGULARINIZI TERS YÜZ EDECEK BİR FİLM

duygular
Animasyon olması bile ilgimi çekmesi için yeterliyken renkleri kullanımıyla gönlümü çelmesi daha hızlı oldu. Bir bebeğin dünyaya gelişiyle başlayan filmde karakterlerimiz aslında duygular.
İlk önce neden neşenin ortaya çıktığına dair bilimsel bir açıklama var mı bilmem ama film icabı deyip geçelim. Bebeğin ilk keşifleriyle birlikte önce üzüntünün ardından korku, tiksinti ve öfkenin ortaya çıkması uzun sürmez ve neşenin hakimiyeti son bulur. Buna rağmen uzun zaman - ki bu süreç içinde bulunduğumuz karakterin erken ergen olma dönemine kadar - devam eder 'neşeli günler'. Her çocuğun yaşaması muhtemel kırılma dönemlerinden birine tanılık ederiz. Diğer duygular özellikle üzüntü bize kocaman bir hayat dersi verir film boyunca.
bing bongBeynin içinde öğretsel bir tur attıktan ve beynin işleyişine dair sevimli bilgiler elde ettikten sonra olayları yoluna koymak için bazen geçmişimizle yüzleşmek gerektiğini bazen de geçmişimizi arkamızda bırakmamız gerektiğini öğreniriz sulu gözlerle.
Ergenliğin bir diğer kırılma noktası olduğu da belirtilirken mutlu sona doğru yelken açarız.
Bize öğretilen en temel hikaye bütün duyguların bir bütün olduğu, hepsinin iç içe olduğudur.
anne baba
Kafama takılan anne karakterinin duygularının betimlenmesinde dişi, baba karakterinin duygularının betimlenmesinde erkek karakterler kullanılması ancak çocuğun duygularının betimlenmesinde karakterlerin hem dişi hem erkek olması.
Özellikle kedinin gamsızlığı şahanedir.




ÖZET: HER FANİ ERGENLİĞİ TADACAKTIR.

MARSLI - BİR MATT DAMON TRAJEDİSİ FİLMİ

öncelikle izleyene kadar marsta patates yetiştiren bir adamdan başka bir bilgim olmadığını belirtmeliyim filmle ilgili. nasılını falan bilmiyordum. öğrendim. botaniğe teşekkürler. Organik falan da dendi ama ne demek tam anlamadım. neyse.
kum fırtınası

film matt damon ı zorla marslı yapmak üzerine kurulmuş şirin bir senaryo. tamam orası uzay. tamam bu şahıslar sakin olmak için yıllarca eğitim aldılar ama kameradan gözüken o kum fırtınasının zaten bir tek anlamı var. “kaçııııııııın”. illa alt yazı mı koysunlar? tabela mı diksinler? durum tespiti için çadıra dönünce değerlerin kritik seviyede olduğu anlaşılmasına rağmen matt damon ın “yooo. gitmeyelim. kalalım. nolur nolur..” tribi de ne arkadaş. fırtına geliyo be ya. ölelim mi burada?

karar verilip yola düşülünce komutan lazard teyze kapağı açtığı an rüzgar kendisini duvara yapıştırıyo. fırtına o biçim yani. koca mekik bile yan yatmaya başlıyo. bizimkiler hala tin tin yürüyolar. rüzgar onlara hiç etkimiyo falan. tam o sırada ‘sürüden ayrılanı çanak anten kapar’ hesabı matt amca toza toprağa karışır. herkes noldu nere gitti ki falan derken mekik iyice yamulur. siz gidin ben onu bulurum der, komutan lögar teyze. iyi de adam havada süzüldü. gördük, en az 5 metre uçmuştur. sen hala tozun toprağın içinde önüne bakıyon olduğun yerde. görmediysen ne aranıyon arkadaş? bi de o ara tüyoyu veriyo. yüzüstü düşmüş olabilir. dikkat edin üstüne basmayın. peh peh peh…

Sonuç marsta kıyafetsiz 1 dakikalık yaşam süresi dolunca ikna olan komutan kirk teyze atılgana atlar. ve dünyaya dönmeye başlarlar.

marsdünyada dendiği gibi ‘her fırtınadan sonra mutlaka güneş açar’ sözü mars içinde geçerli olmaktadır ki çanak antenle birleşmelerinin küçük bir hatırası olarak kaslı göbeğine saplanmış çivicikle uyanıverir ‘bir ilkbahar sabahı mars çölünde uyandın mı hiç’ şarkısı eşliğinde, bizim marslı.

patatesgeçici kullanım için inşa edilmiş çok amaçlı tesise girer. kendini sağlama alır. zımbalar. mevzuyu kavraması ışık hızında olduğundan kendisini orada bırakıp gitmelerinin mecburi olduğunu bilir. kızmaz. kızsa da kimse s.klemez. ‘yalnızlığın dibini gördüm’ adlı eseri hala en çok satanlar listesinde olan marslı dünyada olan bitenden habersiz kendisinin ve ekip arkadaşlarının dışkılarıyla şükran günü için kendilerine hediye verilen patatesleri, ekip biçme, gübreleme, çoğaltma işlemini yapar. ve de king of mars olur.

aklımıza hemen şu soru geliverir. marsa gitsen yanına hangi 10 kişiyi alırsın? Yanıtı basit. az yiyen çok sıçan. burada ki en bilimsel sıkıntı şudur. sıçmak için yemek gerekir. yani?? yanisi şu.. tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan??

çişimizden de su elde ettik mi tamamdııııırr. kendin pişir kendin ye tesislerine 'oş geldiniz be ya..
dünyada; bütün savaşlar, açlık, moda ve sinema endüstrisi anında durur. insanlar yiyip içemez, üzüntüden yaşayamaz olurlar. halklar adeta yüzüklerin efendisindeki gibi birleşir. bilmediğimiz ne marifetleri varmış bak sen şu çinlilere diyerekten büyük güçlerin kollarını sıvamalarını ve 'hepimiz birimiz birimiz hepimiz' anlayışında harekete geçmelerini gözleriz.

ağırlıkolaylar birbirini izlerken bizim marslı dünyadaki ağırlığının 400 kg olduğu ifade edilen -evet evet 400 kilo- kapağı bacak kasları ile dengeleyerek sırtıyla roketten aşağı atar. aradan geçmiş 500 gün. marslı amcanın çıkmış kemikleri ve kurumuş poposu gözümüze sokulmuş. yemek neredeyse yemiyo. su kıt. enerji nerden geliyo bu bünyeye bilmiyoz. o 400 kilo marsta 150 kilo falan yapar. buna da dense dense azim denir. yani neymiş azimle sıçan patates yetiştirir.

gelgelelim komutan lewis teyzeye. vicdanını rahatlatacak olan davranışı sergilemek ve seni geride bırakmak zoruma gitti. bi daha yapmam. en azından denedim derim beyanıyla salar kendini marsa doğru. ip kısa gelir. nasıl bi kıyafetse o içindeki hava hiç bitmiyo. iron man sıçrayışıyla ve bitmeyen ‘havasıyla’ marslı kör dalışa geçer. havada buluşup dans ederler. sonra halaya başlarlar ekipcek.
matt damon

gelelim filmin sonuna. aradan 5 yıl geçer. marsın telif haklarına sahip seksi erkeğimiz yeniden kaslı vücuduna kavuşmuş saçlara ak düşmüş öğretmen olmuştur. daha kötü bir son düşünebilen varsa beri gelsin. öğretmen la.. pööffff..

ayrıca çağan ırmak ın filmlerinde sürekli eski şarkılara hayat vermesi durumu gibi bu filmin müzikleri de sürekli bir geriye dönüş yaşattı bize.

diğer gördüğüm bir ayrıntı da marslının filmde farklı zamanlarda aynı kişinin bokuna ve bilgisayarına, karakterine, özel hayatına laf atması. kızda gönlü mü var acep derken kız öteki adamı öptü. Yazık ya.

ÖZET: MARSA GİTMEK YA DA GİTMEMEK. İŞTE BÜTÜN MESELE BU.