öncelikle izleyene kadar marsta
patates yetiştiren bir adamdan başka bir bilgim olmadığını belirtmeliyim filmle ilgili. nasılını falan bilmiyordum. öğrendim. botaniğe teşekkürler. Organik
falan da dendi ama ne demek tam anlamadım. neyse.

film matt damon ı zorla marslı
yapmak üzerine kurulmuş şirin bir senaryo. tamam orası uzay. tamam bu şahıslar
sakin olmak için yıllarca eğitim aldılar ama kameradan gözüken o kum fırtınasının
zaten bir tek anlamı var. “kaçııııııııın”. illa alt yazı mı koysunlar? tabela
mı diksinler? durum tespiti için çadıra dönünce değerlerin kritik seviyede
olduğu anlaşılmasına rağmen matt damon ın “yooo. gitmeyelim. kalalım. nolur
nolur..” tribi de ne arkadaş. fırtına geliyo be ya. ölelim mi burada?
karar verilip yola düşülünce
komutan lazard teyze kapağı açtığı an rüzgar kendisini duvara yapıştırıyo. fırtına o biçim yani. koca mekik bile yan yatmaya başlıyo. bizimkiler hala tin
tin yürüyolar. rüzgar onlara hiç etkimiyo falan. tam o sırada ‘sürüden ayrılanı
çanak anten kapar’ hesabı matt amca toza toprağa karışır. herkes noldu nere
gitti ki falan derken mekik iyice yamulur. siz gidin ben onu bulurum der, komutan
lögar teyze. iyi de adam havada süzüldü. gördük, en az 5 metre uçmuştur. sen
hala tozun toprağın içinde önüne bakıyon olduğun yerde. görmediysen ne aranıyon
arkadaş? bi de o ara tüyoyu veriyo. yüzüstü düşmüş olabilir. dikkat edin üstüne
basmayın. peh peh peh…
Sonuç marsta kıyafetsiz 1
dakikalık yaşam süresi dolunca ikna olan komutan kirk teyze atılgana atlar. ve
dünyaya dönmeye başlarlar.

dünyada dendiği gibi ‘her
fırtınadan sonra mutlaka güneş açar’ sözü mars içinde geçerli olmaktadır ki
çanak antenle birleşmelerinin küçük bir hatırası olarak kaslı göbeğine
saplanmış çivicikle uyanıverir ‘bir ilkbahar sabahı mars çölünde uyandın mı hiç’
şarkısı eşliğinde, bizim marslı.

geçici kullanım için inşa edilmiş
çok amaçlı tesise girer. kendini sağlama alır. zımbalar. mevzuyu kavraması ışık
hızında olduğundan kendisini orada bırakıp gitmelerinin mecburi olduğunu bilir. kızmaz. kızsa da kimse s.klemez. ‘yalnızlığın dibini gördüm’ adlı eseri hala
en çok satanlar listesinde olan marslı dünyada olan bitenden habersiz kendisinin ve ekip
arkadaşlarının dışkılarıyla şükran günü için kendilerine hediye verilen
patatesleri, ekip biçme, gübreleme, çoğaltma işlemini yapar. ve de king of mars
olur.
aklımıza hemen şu soru geliverir. marsa gitsen yanına hangi 10 kişiyi alırsın? Yanıtı basit. az yiyen çok sıçan. burada ki en bilimsel sıkıntı şudur. sıçmak için yemek gerekir. yani?? yanisi şu.. tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan??
çişimizden de su elde ettik mi
tamamdııııırr. kendin pişir kendin ye tesislerine 'oş geldiniz be ya..
dünyada; bütün savaşlar, açlık,
moda ve sinema endüstrisi anında durur. insanlar yiyip içemez, üzüntüden
yaşayamaz olurlar. halklar adeta yüzüklerin efendisindeki gibi birleşir. bilmediğimiz ne marifetleri varmış bak sen şu çinlilere diyerekten büyük
güçlerin kollarını sıvamalarını ve 'hepimiz birimiz birimiz hepimiz' anlayışında
harekete geçmelerini gözleriz.

olaylar birbirini izlerken bizim
marslı dünyadaki ağırlığının 400 kg olduğu ifade edilen -evet evet 400 kilo-
kapağı bacak kasları ile dengeleyerek sırtıyla roketten aşağı atar. aradan
geçmiş 500 gün. marslı amcanın çıkmış kemikleri ve kurumuş poposu gözümüze sokulmuş. yemek neredeyse yemiyo. su kıt. enerji nerden geliyo bu bünyeye bilmiyoz. o 400
kilo marsta 150 kilo falan yapar. buna da dense dense azim denir. yani neymiş
azimle sıçan patates yetiştirir.
gelgelelim komutan lewis teyzeye. vicdanını rahatlatacak olan davranışı sergilemek ve seni geride bırakmak zoruma
gitti. bi daha yapmam. en azından denedim derim beyanıyla salar kendini marsa
doğru. ip kısa gelir. nasıl bi kıyafetse o içindeki hava hiç bitmiyo. iron man
sıçrayışıyla ve bitmeyen ‘havasıyla’ marslı kör dalışa geçer. havada buluşup
dans ederler. sonra halaya başlarlar ekipcek.
gelelim filmin sonuna. aradan 5
yıl geçer. marsın telif haklarına sahip seksi erkeğimiz yeniden kaslı vücuduna
kavuşmuş saçlara ak düşmüş öğretmen olmuştur. daha kötü bir son düşünebilen
varsa beri gelsin. öğretmen la.. pööffff..
ayrıca çağan ırmak ın filmlerinde
sürekli eski şarkılara hayat vermesi durumu gibi bu filmin müzikleri de sürekli
bir geriye dönüş yaşattı bize.
diğer gördüğüm bir ayrıntı da
marslının filmde farklı zamanlarda aynı kişinin bokuna ve bilgisayarına,
karakterine, özel hayatına laf atması. kızda gönlü mü var acep derken kız öteki
adamı öptü. Yazık ya.
ÖZET: MARSA GİTMEK YA
DA GİTMEMEK. İŞTE BÜTÜN MESELE BU.